Konu Dışı
Kurda benzeyen ve “Tasmanya kaplanı” adıyla bilinen bu canlı, aslında keseli bir hayvandı –kanguru ve koalaların bir akrabasıydı. 1930’lara gelindiğinde, avlanma nedeniyle soyu tükenmişti.
Güncelleme: 09:49 TSİ 06 Nisan. 2013 Cumartesi
30 Temmuz 2003’te İspanyol ve Fransız bilim insanlarından oluşan bir ekip, zamanı geri döndürdü ve soyu tükenmiş bir hayvanı geri getirdi.
Üstelik bu, yeniden soyunun tükenmesini izlemek için olsa bile... Dirilttikleri hayvan, bucardo veya Pirene yabankeçisi olarak bilinen bir türdü. İri ve güzel bir canlı olan bucardonun (Capra pyrenaica pyrenaica) ağırlığı 99 kiloyu bulur; başından, yumuşak kavisli, gösterişli uzun boynuzlar uzanırdı. Binlerce yıl boyunca, Fransa’yı İspanya’dan ayıran Pireneler silsilesinin yükseltilerinde yaşamış, kayalıkların arasında dolanarak yaprak ve bitki saplarıyla beslenmiş, sert kışlara direnebilmişti.
Sonra silahlar çıktı ortaya. Bucardo nüfusu avcılar yüzünden birkaç yüzyıl boyunca azaldıkça azaldı. 1989 yılında bir tarama yapan İspanyol bilim insanları, sadece bir düzine kadar birey kaldığı sonucuna vardı. 10 yıl sonra, geriye tek bir bucardo kalmıştı: Celia adı verilen bir dişi. Ordesa ve Monte Perdido Ulusal Parkı’ndan yaban hayatı veterineri Alberto Fernández–Arias önderliğinde bir ekip, hayvanı bir kapanla yakaladı, boynuna vericili tasma taktıktan sonra da tekrar doğaya salıverdi. Dokuz ay sonra vericili tasmadan uzun, kesintisiz bir bip sesi geldi: Bu, Celia’nın öldüğünün işaretiydi. Onu, devrilen bir ağacın altında ezilmiş halde buldular. Celia’nın ölümüyle bucardoların soyu resmen tükenmiş oldu.
Konu Dışı
Klonlayabilirsek eğer, mamutlarla ne yaparız? Biyolog Sergey Zimov, 1996 yılında Sibirya’nın kuzeydoğusunda kurduğu Pleistosen Parkı adlı koruma alanına salınmalarını öneriyor. Zimov, mamut ve Buzul Çağı’nda yaşamış diğer iri otçul hayvanlarla Sibirya bozkırlarının birbirini karşılıklı olarak idame ettiğini öne sürüyor: Hayvanlar çimenle beslenir, ama bir yandan da gübreler ve toynaklarıyla toprağı sürerlerdi. Buraya yeni salınan at, bizon ve diğer otçul hayvanlar şimdiden parkta hâkim olan yosunlu tundralık araziyi, mamutlara ev sahipliği yapabilecek çayırlık alanlara dönüştürmeye başlamış.
DİNOZORLARIN ARAMIZA DÖNMESİ ZOR
Geçtiğimiz sonbahar, National Geographic Society’nin ABD’de, başkent Washington’daki ana merkezinde kapalı oturum olarak yapılan bilimsel toplantıda tanıştım Fernández–Arias’la. Tarihte ilk kez genetikçiler, yaban hayatı biyologları, doğa korumacılar ve etik uzmanlarından oluşan bir grup, soy diriltme olasılığını tartışmak üzere toplanmıştı. Yapılabilir miydi? Yapılmalı mıydı? Herkes teker teker ayağa kalkıp kök hücrelerle çalışmak, çok eski DNA örnekleri almak ve kayıp genomları yeniden inşa etmek konusunda yaşanan olağanüstü ilerlemeleri dile getirdi. Toplantı ilerledikçe, katılan bilim insanlarının heyecanı da giderek arttı. Bir fikir birliği oluşmaya başladı: Soyu diriltme artık çok da uzak değildi.
Amerikan Doğa Tarihi Müzesi’nde memeli hayvanlar küratörü olan Ross MacPhee, “Her şey kimsenin hayal edemeyeceği kadar hızlı ilerledi ve ilerlemede kat edilen mesafe de yine hayallerin ötesindeydi,” diyor ve, “Düşünmemiz gereken asıl konu, bir türü neden gerçekten geri getirmek isteyebileceğimiz konusu,” diye ekliyor.
Konu Dışı
Bucardo veya Pirene yabankeçisi, 2000 yılında soyu tükenene dek Pireneler’in yükseltilerinde yaşardı. 2003 yılında araştırmacılar son bucardo olan Celia’yı klonlamaya çalıştı. Celia’nın klonu, doğduktan birkaç dakika sonra öldü.
Yıllardır soyları diriltme konusunu savunan New South Wales Üniversitesi’nden paleontolog Michael Archer, “Söz konusu olan, soyunu bizim tükettiğimiz bir tür ise, o zaman bunu denemek de bence bizim sorumluluğumuzdur,” diyor. Bazıları, artık olmayan bir türü canlandırmanın Tanrı rolü oynamaya eşdeğer olduğunu savunup buna karşı çıkıyor. Archer bu düşünceye kulak asmıyor. “Bence biz asıl bu hayvanları yok ettiğimizde Tanrı rolünü oynadık,” diyor.
Soyu diriltmeyi destekleyen bazı bilim insanlarıysa, bu tür bir çalışmanın somut artıları olacağını öne sürüyor. Biyolojik çeşitlilik, doğal icatların gerçekleştiği bir depo. Örneğin farmakolojik ilaçların çoğu sıfırdan icat edilmedi. Yine soyu tükenme tehlikesine karşı savunmasız olan yabani bitki türlerinde bulunan doğal bileşiklerden türetildi. Soyu tükenmiş bazı hayvanlar da bu bitkilerin ekosistemlerinde yaşamsal işlevlere sahip ve dirilmeleri, ekosistemlere yarar sağlayabilir...
*Carl Zimmer tarafından kaleme alınan, fotoğraflarını Robb Kendrick’in hazırladığı ‘Yeniden Canlandırmak’ adlı yazının tamamını National Geographic’in Nisan sayısında okuyabilirsiniz.