ichibuugin yazdı:'Yalnızca gerçekten ciddi bir tek sorun var: İntihar.Yaşamın yaşanmaya değip değmediğini düşünmek, felsefenin temel sorusunu yanıtlamaktır.'
-Albert Camus,Sisyphos Söyleni
Celebhol yazdı:Sen varsındır. Sen bugün varsındır. Bütün varlığın ayaktadır. Bütün gücünle oradasındır. Ama kimse sana "evet, sen varsın, varsın ve güçlüsün" demez.
Büyüklerin "anlayış" dediği, yapay gülümsemelerle bakarlar sana. Ya da buna bile gerek görmezler. "Hele bir büyü de." "Hele dünyanın ne olduğunu anla da..." "Hele bir askere git de..." "Hele para kazanmaya başla da..."
Sen dünyalar yıkmaya, dünyalar kurmaya hazırsındır.
Nefret edersin hepsinden. Bu yaşlı bunaklardan. Bu kendini beğenmiş aptallardan. Bu üç kuruşluk çıkar için boynunu ipe geçirmiş çıkarcılardan. Bu içi geçmiş çuvallardan. Bu yalancılardan. Bu ikiyüzlülerden.
Nefret edersin. Öfken büyür. Onlar gibi olmamaya ant içersin.
Onlarla kavgaya girersin.
Onlar annendir. Onlar babandır. Onlar öğretmenlerindir. Onlar devlet büyükleridir. Onlar büyük çevredir. Onlar dünyadır.
Olsun. Olsun. Onlar herkes olsun. Onlar bütün dünya olsun.
Kavgam hepsiyledir.
Gücüm hepsiyle başa çıkar. Bir yol bulurum. Onların bilmediği şeyleri öğrenirim. Onları yenerim. Bütün dünyayı yenerim.
Eğer yenemezsem? Lanet olsun bana da. Yuh olsun bana da. Ben de bir şeye yaramıyorum demektir. Belki de bir hiçim. Belki de yokum.
Kendimle başbaşayım.
Kendimle yalnız kalıyorum.
Kendimle uzun saatler geçiriyorum.
Kendimle uzun uzun yürüyorum.
Kendimle rahatlıyorum.
Kendimle kavga ediyorum.
Belki de "gençlik hüznü" dedikleri budur.
- Erdal Atabek, Kuşatılmış Gençlik
Celebhol yazdı:
Burada biraz soluklanalım. Çünkü daha Sarıklı İhtilalci Ali Süavi'den de açacağız. Süavi, Türk Maarifi için şunları söyleyecektir:
- Maarif demek bizim gibi bir takım eski terimlerin boş gürültüsünü bellemek sanılırsa gelişmesine olanak yoktur. Bunun gibi, maarif demek bir takım güzel sözler ve cümleler öğrenip bununla yeni rütbeler ve maaşlar almak sanılırsa ilerleme olmaz.
Ali Süavi bundan bir yüzyıl önce Türkiye'nin çağdaş uygarlık seviyesine yükselmesi için çok geçerli konulara değinmiştir. Laiklik düşüncesini ortalara ilk savuran da odur. Hilmi Ziya Ülken Türkiye'de Çağdaş Düşünce Tarihi adlı kitabında onun için şöyle der:
- Namık Kemak ve Ziya Paşa, Yeni Osmanlı Devletinde şeriata dayanılmasını istiyorlar ve fıkhı savunuyorlardı. Ali Süavi ise dünyanın dinsel yasalarla yönetilmesine karşı çıkıyor ve laikliği savunuyordu.
Ali Süavi, Hilmi Ziya'nın demesince, halifeliğe de saldırmıştır. "İslam Devletlerinde Siyasi Kudret" adlı yazısında Süavi, Peygamberin halife diye bir vekil bırakmadığını ve hiç kimsenin Peygambere vekil olmak savında bulunamayacağını öne sürmüş ve Halife ünvanının yalnız Hazreti Ebu Bekr'e ait olduğunu söylemiştir. Hilmi Ziya onun için şunları da yazar:
- Süavi hükümdarlık yönetimine (monarşi) de saldırdı ve açıkça cumhuriyet düşüncesini savundu. Osmanlı Devletinin başlangıçta cumhuriyete benzer bir çeşit yönetimi olduğunu, başkanının aşiretçe seçildiğini, mutlak yönetimin sonradan meydana çıktığını sölyer.
Sarıklı İhtilalcimiz Arap harflerinin bırakılarak Latin harflerinin alınması üzerinde de durmuş ve Batı uygarlığını yaratan kitapların Türkçe'ye çevrilmesini önermiştir. Ne yazık ki, çokları Süavi'yi bilgisizlik, düşünce hercailiği, yağcılık ve cücelikle suçlar. Namık Kemak bir dörtlüğünde onu şöyle hırpalayacaktır:
Süavi dedikleri o küçük adam;
Paris'te oturmuş, yanında madam;
Biz onu adam sandık, o da mı cüdam??
Aman yalnız kaldı Mustafa Paşa!
-----------------
Açıkçası bazen öne sürdüğüm görüşler o kadar ağır eleştiri hatta saldırı aldı ki "Ulan ben mi gerizekalıyım ve hayalperestim?" diye düşünmeden edemedim. Oysa Sabahattin Bey ve özellikle Süavi'de görülüyor ki önemli bir çok konuya parmak basıp, gerçeği söyleyen ve düzgün çözüm önerilerinde bulunan kişiler ağır saldırıya uğrayabiliyor. Üstelik bu kişi Namık Kemak gibi o zamanın çok taşşaklı ve değer verilen bir insanı tarafından bile olsa.
Şimdi kim haklıymış gördük tabii.
bu bölümde baya cevherler varrmış beğendim, özellikle "erdal atbek'in kuşatılmış gençliği" her gencin hatta her insanın duvara asması gerekir bence........bu kitap alıntı bölümünde paylaşılan sözlerin çoğuna imzamı atarım
Ben olmayınca bu güller, bu serviler yok.
Kızıl dudaklar, mis kokulu şaraplar yok.
Sabahlar, akşamlar, sevinçler tasalar yok.
Ben düşündükçe var dünya, ben yok o da yok.
Ömer Hayyam - Rubailer