Benim eski nickneymim forumdaki
Hatta tamda bu dörtlüğü hoşunuza giden kitap alıntılar bölümüne yazmıştım >
kitaplar-f120/hosunuza-giden-kitap-alin ... 47-70.html
Ömer Hayyam varoluş felsefesini etkilemiştir.
Bu dünyada Hayyam ile yarışacak çok az insan vardır, hemde her konuda bunu rahatlıkla söyleyebilirim. Benim bildiğim bir tek Ebu'l Ala El-Maarri var, hatta ona hayyam'ın hocası veya öncülü diyebiliriz. Divanı yok ama günümüze gelmiş eserlerinden alıntılar var. Kitapçılarda bulamazsınız, ben internet üzerinden sahafçılardan satın almıştım, 80 yıl önce çıkmış bir kitapçık.
Gerçi Ömer Hayyam'ın divanına, çakma eklenti rubailerde eklenmiştir ama geçelim onu konumuz değil.
Ayrıca buna benzer daha çok rubaileri vardır;
Daha ben doğmadan evvel karılırken çamurum
Kattılar fitne, fesat, yoğrulurken hamurum
Değişik bir insan olamam, elde değil
Böyle çıktım kalıbımdan, niye olsun umurum
Bu şarap saltanatın, Gazneli Mahmut say
Dinle tar seslerini Hazret-i Davut say
Nene lazım sana, geçmiş gelecek günler
Yaşanan ana değer ver, onu yakut say
Sen nesin, varlık nedir, nerden bileceksin?
Dünyan esen yel üstüne kurulmuş senin.
İki yokluk arasında bir varlık seninki:
Hiçlik ne varsa çevrende, sen de bir hiçsin.
Elimde olsa dünyayı küçümserdim;
İyisine de kötüsüne de yuh çekerdim;
Daha doğrusu bu aşağılık yere
Ne gelirdim, ne yaşardım, ne ölürdüm.
Can verinceyedek bu çorak yerde
Dertten başka ne geçer ki eline?
Ne mutlu çabuk gidene dünyadan;
Hele bu dünyaya hiç gelmeyene!
Bu dünya iki kapılı bir han,
Girdi mi dertlere düşer insan.
Tanınmadan yaşamak en iyisi:
Elinde olsa da hiç doğmasan.
Dünyaya geldiler, coşup taştılar;
Güldüler, eğlendiler, anlaştılar;
Bir kadehte sızıverdiler bir gün
Ölüm uykusunda kucaklaştılar.
Yukarıdakilerden farklı olarak yaşama arzusu olan şiirlerinden;
Keşke durup dinlenecek bir yer olsaydı
Ya da şu uzun yola çıkmak mümkün olsaydı
Keşke yüz bin yıl sonra toprağın bağrından
Otlar gibi yeşerme umudu olsaydı.
Hiçlik karşısında ebedi olma arzusu Batıda varoluşçuluğu doğurmuştur.
Kısacık ömründe insan kendisi olmalı, edilgen değil, etken olmalıdır. İnsan kendi kaderinin soncudur zihniyetiyle özün varlıktan önce geldiğini savunan Varoluşçuluk’un çıkış noktası ise Dostoyevski’dir.
“Tanrı olmasaydı her şey mubah olurdu” diye yazan Dostoyevski’den faydalanan ateist varoluşçular öyle ise her şeyi yapmak mubahtır ve insan kendi başına bırakılmıştır fikrini çıkarmışlardır.
Önceden belirlenmiş, donmuş bir doğa tanımlanamaz.
Bu anlamda kaderi inkâr ederler. Hayyam ise Hiçlik ve Yokluk üzerine dururken insanın başıboş olmadığını ve kaderin esiri olduğunu yazar.
Hayyam’ı büyük kılan ve bunlardan ayıran en belirgin çizgi de sanırım budur.
Zira Hayyam “Kaderin üzerinde bir kader vardır” diyen şairler silsilesinin beslendiği kaynaktan beslenmiştir.
Batılı seküler kafaların ise onu anlaması mümkün değildir Çünkü Hayyam, rubailerinde Dostoyevski ve Nietzsche’den önce inkarcı olmayan bir varoluş felsefesi ortaya koymuş ve bunu kader üzerine inşa etmiştir….
Burayı okuyun daha iyi tanımak için >
http://rehavisanat.com/kaderin-ve-varol ... hayyam.htm