Değerli arkadaşlar sitemizi ziyaret ettiğiniz için çok teşekkür ederiz. Forumu güncel tutmaya ve olabildiğince ilgilenmeye çalışıyoruz. Sitemize girince üye olup ilgilendiğiniz manga konularına mesaj atarsanız seviniriz.

Uzman psikiyatrist Selim Başarır: Muhbirlik hastalık belirtisidir

Dünyadan ve Türkiye'den güncel olaylar, Manga okurken evrenle alakamızı kesmeyelim değil mi.
Cevapla
Celebhol
Mesajlar: 11624
Kayıt: 28 Tem 2010 00:02
Favori Anime: -

Türkiye, gün geçtikçe mutsuzlaşan, ruhsal sıkıntılarla baş etmeye çabalayan bir topluma dönüştü. 15 Temmuz’dan bu yana tavan yapan ihbarcılığın bir örneğini yakın zamanda Eskişehir’deki katliamda gördük. Osmangazi Üniversitesi’nde meslektaşlarını sık sık ihbar ettiği ortaya çıkan bir öğretim görevlisi, dört akademisyeni katletti. Neden ihbar ediyoruz, siyasetçilerin sert ve kutuplaştırıcı söylemleri psikolojimizi nasıl etkiliyor, neden daha fazla antidepresan tüketiyoruz gibi soruların yanıtlarını politik psikoloji, bireysel ve toplumsal travmalar üzerine de çalışan uzman psikiyatr – psikoterapist Dr. Selim Başarır ile konuştuk.

‘Toplumda birbirini ihbar etme, saldırganlık artacak’

Eskişehir Osmangazi Üniversitesi’nde pek çok akademisyeni ‘FETÖ’cü diye ihbar eden bir öğretim görevlisi dört kişinin canını aldı. Verilere göre 15 Temmuz sonrasında da elinde kanıt olmaksızın kişisel nedenlerden ötürü birbirini ihbar edenlerin sayısında ciddi bir artış var. Muhbir bir toplum mu olduk?

Kuralsız bir toplum olduk. Bu ‘kuralsızlığı’, herkesin her sorunu sadece kendi görüşüne göre çözümleme davranışındaki artıştan da anlıyoruz.

Kişilerin birbirini ihbar etme gibi girişimleri de bu durumda maalesef artmaya devam ediyor.

‘İhbarcılık, intikam almanın yoludur’


Resim


Niye?

Türkiye’de her tür saldırganlık sürekli artıyor. Ayrıca rastgele ihbarlarda bulunmak da bir tür saldırganlıktır. Eğer insanlar toplumun temel kurallarının herkes için eşit işlediğine inanırlarsa, kendi başlarına adaleti yerine getirme arayışına da girmezler. Aksi halde paranoyak fikirlere kapılmaya başlarlar.

Birbirimizi neden ihbar ediyoruz?

İhbar, bir öfkeyi ya da saldırgan duyguyu dışarı boşaltmanın en korunaklı yolu da ondan.

Neden korunaklı?

Birini asılsız gerekçelerle ihbar etmek, gizli kalıp o kişiden şahsi intikam almak demektir. Bu durumdaki bir ihbar, ruhsal hastalık belirtisidir. Yaygınlaşıyorsa, toplumun ruhsal açıdan sağlıksızlaştığının da göstergelerinden biridir.

‘Vatandaşa muhbirlik görevi vermek, Mao Çin’inde yaşandı’

Resim

Yöneticilerin, ‘babanızın oğlu olsa da ihbar edin’ yaklaşımı varken, birbirimize yeniden nasıl güveneceğiz?

Yanlış bir yaklaşım. Bu, Mao Çin’inde ilkokul çocuklarına söylenen bir sözdü. Vatandaşa muhbirlik görevini vermek, kendi güvenlik kuvvetlerine ve toplumun kendisine güvenmemektir. Bunun toplum üstünde çok fazla zararı olur.

‘Liderin ayrıştırıcı söylemini toplum taklit eder’

Hırslı, çok sert ve ayrıştırıcı söylemlerle yönetilen toplumlar, bu yöntemleri bir süre sonra günlük yaşamda da taklit eder mi?

Eder. Önce lider ve çevresi karşılıklı bir etkileşim sarmalına girer. Eğer çağdaş demokrasiyi koruyan ve işlemesini sağlayan mekanizmalar yetersiz kalırsa… Ve hatta yapıcı eleştiri bile mahkum edilirse bir zaman sonra toplumun önemli bir kısmı bu duruma tahammül edebilmek için tek çare olarak daha yukarıdan yansıyan tavırla özdeşim kurmaya yönelir.

‘Antidepresanlarla toplumsal sorunlar düzelmez’

Toplumda korku, endişe ve öfke giderek artıyor. Antidepresan kullanımı son beş yılda yüzde 70 arttı. Türkiye toplumu tarihinin en büyük depresyonunu mu yaşıyor?

İstiklalimizi kazandığımızdan beri belki de ilk kez bu kadar zor bir süreci tüm toplum göğüslüyor. Toplumun sürekli kara haberlerle beslenmesi bunda önemli bir etken. Sadece antidepresan ilaç vermekle toplumsal sorunlar düzelmez.

‘İşsizlik kadına da erkeğe de ruhsal çöküntü yaşatır’


Resim


OHAL uygulamaları adı altında KHK ile işinden atılan binlerce insan var. İşsizliğin, kişi ruh sağlığına etkisi nedir?

Bir insan yaratıcılığını ortaya koyamıyor, emeği ile bir şey yapamıyorsa depresyona girer. Yani erkek ya da kadın kendi ayakları üzerinde duramıyor ve geçimini sağlayamıyor, başkalarına muhtaç halde kalıyorsa er ya da geç ruhsal çöküntü yaşar. Ve böyle insanların sayısı arttıkça da uzun vadede bunun topluma maliyeti çok büyük olur.

‘Yöneticinin işsizlikle mağdur ettiği kişi tehcir edilmiş gibidir’

Yönetici tarafından mağdur edilen, haksızlığa uğrayan işsiz bireyin bunalımı diğerlerinden farklı mıdır?

Farklıdır. Bakın Osmanlı İmparatorluğu 1915’te zorunlu olarak bir tehcir yaptı. Yüzyıldır hala konuşuluyor, yüz yıl sonra hala öfkeli insanlar var. Bilerek ya da bilmeyerek insan hakkı yendiği zaman, unutulması, unutturulması ve telafisi çok zordur.

Türkiye’de muhalif oldukları için tutuklanan, tutuklanma riski olan insanlar var. Bu korku ne kadar sürdürebilir, sonunda ne tür bozukluklar ortaya çıkar?

Endişe süreklilik arz ediyorsa, hem bireysel hem de toplumsal pek çok sıkıntı ortaya çıkabilir. Hele yapıcı önlemler alınmıyorsa, insanların kaygıları daha da artar. Bilgili insanların verimliliği azalır. Kısacası entelektüelleri kaybederiz. İşte o zaman da ülkenin geleceği tehlikeye girer.

‘Yöneticilerin tehdidi altındaki insanlarda şiddet artar’

Yöneticiler tarafından düzenli olarak tehdit edilen bireylerin psikolojik ve fiziksel dengeleri çok zorlanırsa ne olur?

Tehdit ve yüksek stres altındaki insanda her türlü psikiyatrik rahatsızlık ortaya çıkar. Bazen de çok ciddi şiddet davranışları sergileyebilir.

‘İnsanları korkutarak uzun süre yönetemezsiniz’

Kutuplaşmanın bu denli keskin olduğu toplumlar, uzun süre korkuyla yönetilebilir mi?

Hayır, çok zor. Dünyada asırlarca sürmüş bir örneği yok bunun. Şu anda bir tek Kuzey Kore var, o kadar. Bir insanı korkuyla bir süre bastırabilirsiniz ancak sonunda bu birey, “Yaşadığım hayat hayat değil, kaybedecek bir şeyim kalmadı” derse, neler yapacağı öngörülemez hale gelir.

‘Bezmiş bir toplumda olacaklar kestirilemez’

İnsanlara bu kadar korku yüklemek, ekmeğiyle sınayarak işsiz bırakmak tehlikeli midir?

Çok tehlikelidir. İstiklal Savaşı örneğine bakın. Savaşlardan yorulmuş, bezmiş bir toplumdu. Ama bir nokta aşılırsa olacakları öngöremeyiz.

Bilgi Üniversitesi tarafından yürütülen ‘Türkiye’de Kutuplaşmanın Boyutları’ araştırmasına göre, görüşülen kişilerin yüzde 74’ü diğer partiye oy verenlerle iş yapmak istemiyor. Yüzde 70 ise komşu olmayı istemiyor. Bunlar sağlıklı bir toplumun verileri mi?

Hayır, değil. Bunlar çok zorda olan bir toplumun verileri.

‘Türk insanının ülkesini terk etme alışkanlığı yoktur’

Bugün toplumun, eğitim kalitesi yüksek, nitelikli insanlarının pek çoğu işini kaybetmiş ve hatta ABD, Kanada ve Avrupa’ya göç etmiş durumda. Türkiye’deki mal varlıklarını satıp o ülkelerden vatandaşlık almaya çalışanlar var. İyi yetişmiş beyinlerini yurt dışına kaptıran bir toplumu neler bekliyor?

Türk insanının ülkesini ‘terk etmek’ gibi bir alışkanlığı yoktur. İlk kez böyle bir şey, bu ölçüde yaşanıyor.

‘Türkiye vasatlıklar ülkesi oldu’

Üç yıl önceki bir mülakatınızda “Eğer bir ülkeyi çökertmek istiyorsanız, o ülkenin en iyi yetişmiş insanlarını yok etmeniz ya da göç ettirmeniz yeterli. Böylece ortaya vasatlıklar ülkesi çıkar” dediniz. Türkiye şimdi vasatlıklar ülkesi mi oldu?

Maalesef evet. Vasat konuşmalar, vasat yorumlar… İçerik zayıf, bilgi zayıf. İnsanların düşünme kapasitesi zayıflatılıyor. Çünkü bilgiyle konuştuğunda veya eleştirdiğinde ‘bu sözümden dolayı savcılığa çağırılır mıyım’ endişesi taşıyor.

‘Bu tehditler, korkutmalar mutlaka bitecek’

Tehdit, nefret, vicdanları yaralayan haksız tutuklamalar… Tüm bunlar karşısında umutsuzluğa düşenler ruh sağlıklarını nasıl koruyacaklar?

Elbet bitecek diye düşünmeliler. Hiçbir zorluk sonsuza kadar sürmez. Toplumun doğal ve demokratik mekanizması kendiliğinden en sonunda işlemeye başlar. Er ya da geç mutlaka her şey değişir.

‘Ruh sağlığımı televizyon izlemeyerek koruyorum’

Size, ‘Türkiye’deki politik iklim ruhumu kararttı, geleceğimden umutsuzum’ şikayetiyle gelen bir danışanınız olsam bana ne önerirsiniz?

Nelerden mutlu olduğunuzu sorardım. İnsanlar, mutsuzluklarını saydıkları kadar, kendilerini mutlu eden şeylerin de listesini yapıp onları uygulamaya devam etsinler. Mesela benim kendi ruh sağlığımı koruma mekanizmam, evimde televizyon olmayışı. Acı çeken insanların haykırışlarını bir hekim olarak acilde yıllarca gördüm, bir de televizyonda izlemek bana fayda sağlamaz. Olan biteni sakince yazılı olarak okuyup öğrenmem yeterli.

‘Yönetici şüphelendikçe sertleşir ve tiranlık yoluna girer’

Daha önce Fransız devrimci Danton’un “Tiranlığın geri gelmesinden korkanlar bizzat yeni bir tiranlık yaratmışlardır” sözünü hatırlatmış ve ülkemiz için tarihin tekrarlanmayacağını umut etmek istediğinizi söylemiştiniz. Üç yıl önceki umudunuza ne oldu?

Kimse yönetime “Ben tiran olacağım” diye gelmez. İdealleri vardır ve gerçekleştirmeye çalışırlar. Aksamalar oldukça, yakın çevresine önce “Yanlış yapıyor”, sonra da “Acaba kasten mi yapıyor” diye yakın çevresine de ve topluma da şüpheyle bakar.

Şüphelendikçe ne olur?

Şüphelendikçe giderek sertleşir. Sertleştikçe daha da sert yaptırımlarla çözüm arar. Ve sonunda o istemediği tiranlık yoluna kendisi girer. Eğer bir gün farkına varabilirse “Ben ne yapıyorum” diye rüyadan uyanır. Çünkü tiranlık yoluna kazara girmiş insanın da insanlığı henüz ölmemişti. Yanlışını farketmesi an meselesi olabilir.

- MİNEZ BAYÜLGEN

Kaynak
Kullanıcı avatarı
Diabolus Ipsum Amans
Mesaj Panosu Yöneticisi
Mesaj Panosu Yöneticisi
Mesajlar: 12051
Kayıt: 18 May 2010 22:56
Cinsiyet: Erkek
Favori Manga: One Piece, Veritas
Favori Anime: One Piece
Konum: OutLanD
İletişim:

Bu hastalıktan muzdarip olan bakteriler varmış forumda, tedavisi var mı aramızda para toplayalım da tedavi ettirelim. Yazık kimin çocuklarıysa.

Ruh sağlığını televizyon izleyerek koruma olayı güzelmiş, beğendim. Ben ruh sağlığımı dota oynamayarak korumaya çalışıyorum.

Şu forumda yaptığımız birlik olarak gerçekleştirdiğimiz onca güzel şeye, onca güzel anıya rağmen dostluk kuramayıp, kendi kendine götlük kuranlara hakikaten acıyorum ben. Başka diyecek bir şeyim yok. Komik bu kişiler.
Betrayer... In truth, it was I who was betrayed. Still, I am hunted. Still, I am hated. Now, my blind eyes can see what others cannot.
Cevapla

“Güncel Haberler” sayfasına dön