Değerli arkadaşlar sitemizi ziyaret ettiğiniz için çok teşekkür ederiz. Forumu güncel tutmaya ve olabildiğince ilgilenmeye çalışıyoruz. Sitemize girince üye olup ilgilendiğiniz manga konularına mesaj atarsanız seviniriz.

Köşe Yazıları

Dünyadan ve Türkiye'den güncel olaylar, Manga okurken evrenle alakamızı kesmeyelim değil mi.
Kullanıcı avatarı
Diabolus Ipsum Amans
Mesaj Panosu Yöneticisi
Mesaj Panosu Yöneticisi
Mesajlar: 12053
Kayıt: 18 May 2010 22:56
Cinsiyet: Erkek
Favori Manga: One Piece, Veritas
Favori Anime: One Piece
Konum: OutLanD
İletişim:

*Ey sağduyulu insanlar;

Hiç dünyada böyle bir şey gördünüz mü?
1938'de vefat etmiş bir liderin bu kadar tartışıldığını, her gün köşe yazılarına konu edildiğini, taraftarlarıyla karşıtlarının kanlı bıçaklı olduğunu hatırlıyor musunuz?
Dünyada böyle bir örnek var mı?
Amerikan basını kendi liderlerini unutmuş, durmadan Atatürk'ü yazıyor, Fransız basınında De Gaulle'den çok Atatürk adına rastlanıyor, Britanya'da adı, Churchill'den fazla geçiyor.
Bu size garip gelmiyor mu?
Bütün dünya niçin işi gücü bırakmış da 130 yıl önce Selanik'te doğmuş olan bir Osmanlı çocuğuyla ilgileniyor?
Dertleri onun tarihteki rolünü anlamak mı (bize bu kadar meraklı olduklarını hiç sanmıyorum), yoksa işin içinde başka bir iş mi var?
Birazcık aklı olan herkes, bu işin durup durup neden köpürtüldüğünü merak etmez mi?
Eder elbette.
İşte benim cevabım: Türkiye Cumhuriyeti anormal şartlar altında oluşmuş bir ülkedir. İmparatorluğun Batı tarafından planlı bir şekilde çökertilmesinden sonra Balkanlar, Orta Doğu ve Kafkasya'daki Müslüman Osmanlı tebaası, son kale olarak Anadolu'ya göçtü. Bu kılıç artığı- insanların kültürleri, adetleri, yaşam biçimleri farklıydı. Bu büyük farklılıklar, Anadolu'da zaten karmakarışık olan etnik ve dini yapıya eklenince, acayip bir karışım doğdu.
O 'karışımın hayatta kalabilmesinin ve bir arada yaşayabilmesinin tek şartı, yeni bir ulus ve yeni bir devlet oluşturmaktı.
Bu iş başarıldı ama Batı'daki gibi, zaten var olan homojen bir ulus, bir devlet yaratmadı.
Tam tersine, yeni devlet bir ulus yarattı.
Bu karmakarışık yapıdan bir ulus yaratan iradenin başında ise Mustafa Kemal vardı.
Ernest Renan, "Hiçbir ulus devlet, geçmişi çarpıtılmadan yaratılamaz" der.
Türkiye Cumhuriyeti de bunun dışında değildi elbette. Tarihi kendine göre yeniden yazdı, içinden çıktığı Osmanlı'yı hain ilan etti, Ziya Gökalp adlı Kürt asıllı bir düşünürümüzün ortaya attığı "Türkçülük tezi"ne aşırı bir önem atfetti; yani bir sürü aşırılık yaptı..
Elbette ki aradan bunca yıl geçtikten sonra bunları konuşacak ve yanlış uygulamaları eleştirerek demokrasimizi olgunlaştıracağız.
Buna aklı başında kimse itiraz etmez.
Ama bugün esen rüzgarlar, bunu amaçlamıyor. İstedikleri tek bir şey var,
Mustafa Kemal Atatürk'ü, Hitler gibi bir cani haline getirmek.
Çünkü bunu başardıkları gün, Türkiye Cumhuriyeti gayrı meşru hale gelecek.
..
Bazılarının bilinçli, bazılarının ise bilinçsiz olarak girdikleri yol bu.

***
Bilirsiniz; camilerde kubbeleri bir tek kilit taşı tutar. Bu taşı çekerseniz, ona yaslanmakta olan diğer taşlar gümbür gümbür çöker.
Mustafa Kemal, bu cumhuriyetin kilit taşıdır. Çünkü devlet ve ulus, onun iradesiyle kurulmuştur.
Cumhuriyeti yıkmak isteyenler ise bu gerçeği, yani ülkenin Aşil topuğunu çok iyi bilmektedirler.***
Atatürk'ü yıkmak, onun dayandığı üç unsuru devirmekle mümkün olabilirdi.
Neydi bu üç unsur?
Partisi, ordusu ve halktaki sevgi.
Önce partiyi yıktılar. Cumhuriyet Halk Partisi kağıt üstünde varlığını sürdürüyor ama artık kesinlikle aynı parti değil.
CHP'nin yerinde yıllardır yeller esiyor.
İkinci sütun olan ordu ise perişan. Bunu sadece son dönemlerdeki duruma bakarak söylediğimi sanmayın sakın.
Bu ordu yıllar önce, (Atatürk'ün vasiyetine aykırı olarak) iç politikaya, darbelere, işkencelere bulaştığı, Güneydoğu'daki savaşı bilerek uzatanları içinde barındırdığı ve emperyalizmin hizmetine girdiği gün bitmişti. AKP sadece, bu bitmiş kuruma son darbeyi indirdi.
Atatürk'ün üç dayanağından parti ve ordu bitirildikten sonra, sıra üçüncü ayağa geldi. Yani onu sevenlerin kalbindeki yeri.
Şimdi oyunun bu son perdesi oynanıyor. Mustafa Kemal'i itibardan düşürme gayretleri sergileniyor.
Bir devrim döneminde ortaya çıkan bütün fenalıklar, suçlar, kabahatler ona yüklenmeye çalışılıyor.
Bu da başarıldığı gün, bilin ki Türkiye Cumhuriyeti çökmüştür.

***
Bazı mesajlarda bana diyorlar ki: "Yahu bu rejim sana kötülük etmedi mi, ordu genç yaşında seni hapislerde süründürmedi mi,
evini barkını yıkmadı mı, mahkemeler seni yargılamadı mı, albümlerini yasaklamadı mı, merkez basın seni kaç kere linçe tabi
tutmadı mı? Nasıl olur da bu düzeni savunursun?"

Sevgili arkadaşlar; doğrudur, haklısınız. Türkiye'deki zalim rejimin acılarını en çok çekenlerden birisi benim.
Yapılanları anlatsam kitaplara sığmaz. Hayatım bu zulüm rejimine karşı mücadele ederek geçti. Ama hükümetlere, cuntalara karşı mücadele etmek başka, ülkeyi yıkmaya çalışmak başka. Ben hiçbir zaman 'vatan haini' olmadım.
O cuntalardan, generallerden, başbakanlardan, polis şeflerinden çok daha fazla sevdim bu memleketi.
Karşılıksız sevdim, kötülük gördüğüm halde sevdim. Gerçek yurtseverler bizleriz.
Bu yüzden; ülkeyi yıkmak için Mustafa Kemal'i itibarsızlaştırmak oyununa karşı çıkıyorum.
Siz 12 Mart'ta, 12 Eylül'de, ordu yüzüne Kemalist maskesi takmışken benim hiç Atatürk'ten söz ettiğimi duydunuz mu?
Elbette duymadınız. Çünkü o zaman iktidar kendisine Kemalist diyen zalim bir grubun elindeydi.
Atatürk'ü övmek ödüllendiriliyordu, buna tenezzül edemezdim.
Ama şimdi oyun farklı. Dün Mustafa Kemal'i eleştirmek tehlikeliydi, bugün ise onu savunmak.
Ama benim de, tehlikeli bile olsa gerçeği söylemek gibi bir huyum var.

ZÜLFÜ Livaneli
Betrayer... In truth, it was I who was betrayed. Still, I am hunted. Still, I am hated. Now, my blind eyes can see what others cannot.
Kullanıcı avatarı
Diabolus Ipsum Amans
Mesaj Panosu Yöneticisi
Mesaj Panosu Yöneticisi
Mesajlar: 12053
Kayıt: 18 May 2010 22:56
Cinsiyet: Erkek
Favori Manga: One Piece, Veritas
Favori Anime: One Piece
Konum: OutLanD
İletişim:

Dr. Cüneyt Ülsever: Bu nasıl barış
Belki bir münafık olduğum, belki akilli olmadığım için kafam çok karışık. “Barış süreci” hakkında benim tek anladığım bizden istenen:

“Erdoğan’a güven, gerisini merak etme sen!” şiarına iman etmektir!

***

Ama elimde değil. Şunları alt alta yazınca aklım iyice karışıyor:

1) Barış süreci başlayalı neredeyse 2 ay oldu. Konuşmalar dışında PKK tarafından hangi somut adım atıldı? Bir tek örnek istiyorum!

2) Neden PKK’lılar, münafıklar uyanmadan evvel, basında “barış süreci” vaveylası koparılmadan önce sınırdan sessiz sakin çıkmadılar?

3) PKK’lılar silahlı mı, silahsız mı çekilecek? Cevabı ne zaman öğreneceğiz?

4) Hükümete göre TBMM’den yasa çıkmadan (genel af) çıkacaklar, PKK’ya göre çekilme yasal düzenleme (en son Bayık konuştu) olmadan olmaz! Kime inanalım? Hükümet TBMM’den neden kaçıyor?

5) Mektup güvercini Sırrı Süreyya bugüne dek kaç adet mektup taşıdı? Ekranların önünde sırıtarak Apo’dan kaç kez selam getirdi? Habire selam gönderen Apo neden bir türlü “son mektubu”nu yazmıyor?

6) Yalaka basın “Apo son mektubu bu hafta yazacak” diye kaç defa yazdı? Apo neden yalaka basını devamlı yalancı çıkartıyor?

7) BDP “başkanlık sistemi” hakkında ne düşünüyor? Somut açıklama neden yok?

8) Time’ın “en etkin 100 insan” listesinde Apo var, Erdoğan yok. Demek ki, Apo “barış süreci”nde Erdoğan’dan daha etkili. Bir başbakan kendi ülkesinin en önemli projesinde hapisteki teröristten daha az etkin olmayı nasıl hazmeder?

9) Çok akilli Tarhan Erdem açıkça “Bize süreci soruyorlar, vallahi biz de bilmiyoruz” dedi. Ben de Erdemli akilliye soruyorum: “Gitmesek de görmesek de barış güzel bir şeydir!”, dışında söylenecek başka sözünüz olmadığına göre neden akillilikte ısrar ediyorsunuz? Siz de süreci akilsiz izleseniz, olmaz mı?

10) Akilli adamların “özgürlük savaşçısı” Apo’nun serbest bırakılmasını istediği (Can Paker), Adalet Bakanı’nın “Son aylarda hiç şehit vermiyoruz” diye övündüğü ortamda TSK resmi sayfasında “Terörle mücadele devam ediyor” diye bildirge yayınladı. Ne iş? Yeni bir terör örgütümüz mü doğdu, yoksa TSK hem kendi tabanına, hem barışa şüphe ile bakan insanlara gaz mı veriyor?

***

11) John Kerry üç kez geldiği İstanbul’da Suriye muhalefetine Kürtlerle (PYD) birlikte çalışmak şartı ile silah yardımını 2 misli artırma sözü verdi. Komşusunda savaşı kışkırtan ülkenin kendi barışı töhmet altına girmez mi?

12) “Barış” geldikten sonra Kandil’i Suriye’ye karşı bizzat biz mi eğiteceğiz, biz mi silahlandıracağız?

13) İsrail bizden Akıncı Hava Üssü ve eğitim tesislerinin kullanımını istemiş. Ayrıca Türk hava sahasının İsrail uçaklarına açılmasını da talep edecekmiş. Karşılığında Ankara’ya gelişmiş füze ve istihbarat teknolojisi sistemi vermeyi teklif edecekmiş. “Barış uğruna” diğer komşumuz İran’ın da mı kuyusunu kazıyoruz?

14) İsrail’den istediğimiz özrün şartlarında üçün birisi “Gazze’den ambargonun kalkması” idi. Ama Erdoğan’ın Gazze’ye gitmesi memnu! ABD açık ve net istemiyor. Bakalım Erdoğan ABD’ye efelenecek mi?

15) “Ortadoğu’nun yeni efendisi Türkiye”nin arabuluculuk teklifini bırakın İsrail, Filistin bile istemiyor. Türkiye ne menem bir barış elçisi? İtibar nerede?

***

Dostum Kadri Gürsel dünkü yazısında şöyle yazıyordu:

“Gelinen noktada Ankara zamanlaması son derece başarılı bir hamleyle PKK’yı Tahran-Şam mihverinden söküp alıyor; süreç iyi yönetilirse bölgede kalıcı olabilecek bir Türk-Kürt ittifakının yolu açılıyor. Bu ittifak, baş aktörünün doğası gereği Sünni/Şii fay hattının Sünni tarafında kurulacak ve Tahran’ın tehdit algılamasına neden olacaktır.” (Milliyet-22.04.2013)

Ben olsaydım cümleyi şöyle kurardım:

“Gelinen noktada ABD, PKK’yı Tahran-Şam mihverinden söküp atmaya çalışıyor. Türk-Kürt ittifakı kurulursa ABD, PKK’yı, Türkiye ve İsrail’in güdümünde, hem Tahran’ın, hem Şam’ın üstüne salacak!”

Barışın getireceği gerçek bir barış mı?

Barışın getireceği bölgesel bir savaş mı?

Aklım çok karışık!

Dr. Cüneyt Ülsever/ Yurt gazetesi
http://www.odatv.com/n.php?n=bu-nasil-baris-2304131200
Betrayer... In truth, it was I who was betrayed. Still, I am hunted. Still, I am hated. Now, my blind eyes can see what others cannot.
Kullanıcı avatarı
Diabolus Ipsum Amans
Mesaj Panosu Yöneticisi
Mesaj Panosu Yöneticisi
Mesajlar: 12053
Kayıt: 18 May 2010 22:56
Cinsiyet: Erkek
Favori Manga: One Piece, Veritas
Favori Anime: One Piece
Konum: OutLanD
İletişim:

Bekir Coşkun: Öpüşene Sınırlama Zarureti…

Öyle orada burada öpüşürsen…
*
Bak; yoldan geçerken konser için çimenlere oturmuş gençleri gördü, ellerinde bira kutusu, demek ki içiyorlar…
Arkasından “ayran” dedi…
Ve bildiğin içki yasağı kanunu geldi…
*
Şimdi metroda öpüşme eylemi yapıyorsunuz ama…
Yanınıza kalmaz…
Gazetelerde görünce, baktı dudak dudağa, demek ki öpüşüyorlar…
Kısıtlama yasası gelebilir:
“20.00 ile 06.00 arası yan yana sokulmak ile, umuma açık yerlerde dip dibe oturmak ve camilere 100 metre mesafe içerisinde birbirlerine değecek şekilde yapış yapış gitmenin men edilmesine dair kanun…”
*
Metroda öpüşüp durmayın…
Altyapısını tamamlayan dinci faşizm, yavaş yavaş eğlenceye, sofraya, bardağa, ele, ayağa, dudağa, eteğe, saça, başa müdahale edecek…
Bu kaçınılmaz…
Çünkü; dine dayalı rejim, yaşamın her milimetresinde kendi ilahi emirlerini uygulamayı, ibadet olarak görür…
*
Nitekim önce metroda “ahlakdışı hareketlerden sakınılması” anonsu yaptılar… Buna tepki olarak gençler sembolik öpüşme eylemi yapınca…
Elinde sallama satırla geldi yobaz…
Maydanoz doğrayacak değil…
“Tekbir” diye bağırdığına göre…
Demek ki insan keserek ibadet edecek…
*
Henüz başındasın Türkiye…
Bak; aklı yeni yeni gelen yalaka “demokrat” yazarlar, içki yasaklarına bakıp kaç gündür “Bu kadarını beklemiyorduk” diye yazılar yazıyorlar…
On yılda anca kafaları çalıştı…
Asıl bu önümüzdeki seçimlerden sonra, dört dörtlük yerleştiğinde imam…
Göreceksiniz…
Değil metroda, parkta, caddede, evinizde dahi…
Kamyonetin arkasına doluşmuş, eli sopalı ahlak bekçileri evinizin önünde durup kapınızı tekmelediklerinde…
Daha da iyi anlarsınız…
*
Hırsızlığı, avantayı, yağmayı, yalanı, dolanı, bombalamayı, öldürmeyi, kafa kesmeyi ahlaksızlık saymıyor…
Ama içki içmeyi, öpüşmeyi ahlaksızlık sayana teslim ettiniz Türkiye’yi…
*
Öpüş de göreyim…
Cumhuriyet
Betrayer... In truth, it was I who was betrayed. Still, I am hunted. Still, I am hated. Now, my blind eyes can see what others cannot.
Kullanıcı avatarı
Diabolus Ipsum Amans
Mesaj Panosu Yöneticisi
Mesaj Panosu Yöneticisi
Mesajlar: 12053
Kayıt: 18 May 2010 22:56
Cinsiyet: Erkek
Favori Manga: One Piece, Veritas
Favori Anime: One Piece
Konum: OutLanD
İletişim:

“Eeeah yetti beaaa!”
Bu yazı yazılırken olaylar hâlâ devam etmekte. Az önce Teşvikiye Caddesi’nden yüzlerce üniversite öğrencisi yürüdü, millet kaldırımlardan, dükkanlarından çıkıp pencerelerinden sarkıp alkışlıyor! Dayanamadım pazar yazımın bir kısmını şimdiden paylaşıyorum....
Gezi Parkı’nın tercümesi: “Eeeah yetti beaaa!”

Şehrin ender yeşilliklerinden birinin duman edilip, Topçu Kışlası çakması bir rezidans-alışveriş merkezi yapılmasına direndi şuurlu İstanbullu. Gitti, sakince, kibarca, silahsızca nöbet tuttu.
E niye saldırdınız onlara kardeşim?
Parkı korumaya yönelik bir eylemdi. Ama son dönemin duygusal birikimi ve polisin saldırgan tavrıyla büyüdü, yayıldı, bir kırılma noktası olmaya gidiyor.
Mizahçının antenleri açıktır. Şimdi yazacaklarımı, Ak Parti'nin akıllı başlı insanları okusun:
Bakın kardeşim, millet çok sıkıldı! Otoriter tavır artık kristalize oldu, kafamızın üstünde sallanıp duruyor! Halka vergisiyle verilen hizmetleri, devlet tiyatrosuydu, şehir tiyatrosuydu, parktı, bahçeydi, kafanıza göre halktan geri alıp duruyorsunuz!
Saygı göstermiyorsunuz, dinlemiyorsunuz kardeşim! Tek manevi değerimiz İslam değil, anlamak istemiyorsunuz! İslam’ın yanında, cumhuriyet de, mili bayramlar da, Atatürk de, yaşam tarzlarımız da, sadece anayasal bir ilke gibi görünen laiklik bile milletin manevi değeridir! Çünkü özgürlüğü, ümmet değil millet olmayı, birey olmayı, hakkı hukuku, adaleti, hayatını istediği tarzda yaşamayı, kadın haklarını, eşitliği, pozitif bilimi, aydınlığı sembolize eden kelimelere dönüşmüşlerdir! “Laiklik”, trafikte biriyle kavga etsem, o beş vakit namaz kılıyor ben kılmıyorum diye hakimin onu haklı bulmamasının garantisidir mesela! Hayata dair, gelecek umutlarına dair, “kalbi duygular”dır artık bu kavramlar!
Bunu fena halde gözden kaçırıyorsunuz!
Alkol malkol derken özgürlüklere çatır çatır müdahale ediyorsunuz, “Ama..” diyene basıyorsunuz gazı! Ve “Biz yaparız, kimseyi de takmayız” diyorsunuz!
“Sizin alınız al, inandım, sizin morunuz mor, inandım, ama benim dengemi bozmayınız” yav!
“Gezi” eyleminin temel meselesi ağaçlardır. Ama eylemin büyüyüp yayılmasındaki sivil ve duygusal altyapının tercümesi şudur: “Eeeah yetti beaaa!”


http://www.hurriyet.com.tr/pazar/23411408.asp
Betrayer... In truth, it was I who was betrayed. Still, I am hunted. Still, I am hated. Now, my blind eyes can see what others cannot.
Kullanıcı avatarı
Biber Gazı
Mesajlar: 65
Kayıt: 02 Haz 2013 20:54
Cinsiyet: Erkek
Favori Anime: biber gazı

Mısır'da Ne Olmuştu, Bize Ne Oluyor?

Steven Cook, CFR Ortadoğu ve Türkiye uzmanı. Mübarek daha iktidardayken, koltuğundan ineceğini müjdelemişti ve Mısır’da rejimin değil ‘tarz’ın değişmesi gerekliliğine değinmişti.

Tahrir sonrası Mısır’da, iktidar değişikliğini şöyle değerlendirmişti:

‘Washington ile Kahire arasındaki stratejik ilişki Mübarek’in gidişiyle bitti mi?

Obama yönetimi şimdi Kahire’deki değişimi etkilemek için farklı hareket etmeli!’

Mübarek’in ABD ve İsrail’in has adamı olarak, çevresindeki Ordu-Polis-Oligarşi çemberiyle halkı 30 yıl boyunca perişan ettiğini, ipleri Washinton’da olan kukla bir diktatörün, kubura süpürülmeden önce yıllarca efendilerine sadakatle hizmet ettiğini yazıyordu. Ama artık ‘değişim zamanı geldi’ diyordu Mübarek deliğe süpürülecekti!..

‘Mübarek, Süveyş kanalını batının hizmetine açtı. Muhalefeti ezdi geçti.İsrail’le çok iyi geçindi. Bunların karşılığında ABD yönetimleri tarafından milyarlarca dolarla ödüllendirildi. ABD’nin Mısır’a ‘desteği’ altyapıyı, teknolojiyi, belli alanlarda gelişmeyi sağlarken Mısır’ın milli değerlerini alaşağı ediyordu. Mısır’ın tüm kurumlarına, eğitimine, bakanlıklara yuvalanmış olan USAID memurları varken Mübarek Mısır halkının onur ve gururunu nasıl ayakta tutabilirdi ki!’
İşte küresel çete uzmanı böyle demişti. 30 yıldır, Mısır, İsrail ve ABD’nin Ortadoğu’daki bekçisiydi. Mısır’ın pasif duruşunun garantilenmesi sonucu, İsrail, Batı Şeria ve Gazze’yi kan gölüne çevirebiliyor, 2 kez Lübnan’ı işgal etmeye kalkıyor, Kudüs’ü başkent ilan ediyor, Irak ve Suriye’yi bombalıyordu.
Mübarek bunun karşılığını, ‘dünya imparatorunun’ bölgedeki ortağı ve milyarlarca dolar yardımla alıyordu.
Ama Mübarek 30 yılın sonunda artık Mısır halkını kontrolünde tutamaz olmuştu.. Homurtular artmış, açlık işsizlik yoksulluk had safhaya varmıştı. Tüm aykırı sesler Mısır hapishanelerine tıkılmıştı.

CFR uzmanı Steven Cook ‘Mübarek, uzlaşmaz iki durumla karşı karşıya kaldı: Ya Washington’un adamı olacaktı ya da halkın! Bu iki seçeneğin aynı anda birarada olması imkansızdı! O Washington’un adamı olmayı seçti ve halkı baskı ve yalanla yıllarca oyaladı.’ Diyordu.
Korkusu Mısır halkının er geç ‘patlayacağı’ ve TAM BAĞIMSIZ bir MISIR’ın Amerikan planlarını alt üst edeceğiydi.

Bunun önüne geçilmeliydi .. Geç kalınırsa Mısır’ın gerçek muhalefeti örgütlenebilir ve stratejik bir mevzi küresel çetenin elinden kayabilirdi!
İşte YUMUŞAK GÜÇ (soft power) tam da bu sırada devreye girmeliydi. YANİ Mısır’a ‘DEMOKRASİ’ ithal edilmeliydi!
Cook, Amerikalı şahinlerin uygulamalarının başarı getirmediğini, İngiliz tarzı bir demokrasi ithalatının gereğini, Avrupa geleneğindeki küresel gücün ‘yumuşak fetih’ operasyonlarının çok daha etkili ve askeri darbelerden daha ucuz olacağını savunuyordu.
‘Yumuşak güç/ Akıllı güç’ kavramı, Amerikalı şahinlerin saldırgan politikalarının yerini almalı , diyordu.
Yeni Dünya Düzeni YUMUŞAK GÜÇLE daha kolay ve maliyetsiz ilerleyebilirdi. Anti Amerikan hissiyatın son derece kuvvetli olduğu bir ülkeydi Mısır.. Tarihsel geçmişi büyüleyiciydi. İçerden , kuşatılmalıydı.

2-3 yıl boyunca Mısır üniversitelerinde, sivil toplum örgütlerinde, islami kesim ve modern kesimde fonlama çalışmaları yapıldı.. Yugoslavya’nın devrilmesinde büyük rol oynayan OTPOR örgütü elebaşlarından İvan Maroviç strateji ve taktik dersleri verdi.. Google kuzey Afrika pazarlama müdürü Microsoft uzmanları Mısır’a yön çizdi. Mısır halkının sokağa dökülmesinde facebook ve twitter kullanılacaktı.. Videolar, ve haberler halkı sokağa hazırlayacaktı..
Oyun titizlikle sahneye kodu.. Sanal ortama tiryaki gençlik vasıtasıyla sokak sokak ilçe ilçe yerel elebaşları bulundu, görevlendirildi ve TAHRİR bir gecede tıka basa doldu.

Mübarek atlı polislerle , gaz bombalarıyla saldırdı.. O güne kadar Mısır’daki en büyük felaketlere ktliamlara kulak tıkayan batı basını TAHRİR’i canlı yayınla duyurdu. Batı istihbaratının Ortadoğu ekranı El Cezire tüm bölge dillerinden olayı duyurdu.
Pazarlamacı Vail Gonim Tahrir’de platforrmdaydı.. Halkı çoşturdu.. Yanında EL Baradey, batının has adamı, kalabalığa ‘Demokratik bir Mısır’ vaadetti.

Sonunda Mübarek gitti. Uzun zaman alan bir iktidar kapışması yaşandı. Askeri istihbarat, Müslüman kardeşler, oligarşi koltuk için gırtlaklaştı.. o arada Kahire’ye Batılı siyasilerin biri gitti öbürü geldi.. Avrupa kanadı ayrı, Amerikan kanadı ayrı Mısır’ın kontrolünü ele girmenin peşindeydi..
Tahrir’i günlerce saran Mısırlılar ateşin içinden geçiyorlardı. Onca yıllık baskıdan sonra ilk kez özgürlüğü tadıyorlardı.. Ama onları sokağa çıkaran güç onlardan yana değildi.. Bunu ancak 1 yıl sonra anlayacaklardı...
Onlara birileri ‘BU bir devrim!’ demişti.. Ama devrimlerin liderleri olurdu. Mısır sokaklarının lideri yoktu. Örgütlü işçi köylü kitleler yoktu. Tahrir’de BAĞIMSIZ MISIR!’ sloganı yoktu.. Kanlı diktatörlerin ipini 30 yıl boyunca tutan ABD ve İngiliz emperyalizmine lanet yoktu.

Mısır zonklamış, kanamış, günlerce Tahrir meydanında yatmıştı Mısırlı. Sonra evine döndü..Yine açtı, yine 30 dolardı maaşı. Tabii alabilirse. Mübarek kafese girmiş baskı ve zorbalığı geride kalmıştı. Libya ve Tunus’da da iktidara ABD damgalı generaller oturmuştu..
Oysa devrimler değiştirirdi! Hem de kökünden. Mısır halkı için durum değişmedi.. Çünkü Mısır’da değişen sadece ‘tarz’dı..Geçen yüzyılın ilk yarısında dünyanın hakimi olan İngiltere merkezli küresel sermaye , ABD merkezli küresel çeteyle hesaplaşmış yeniden paylaşım yapılmıştı.
Mısır ve Kuzey Afrika için yol haritasını Küresel çetenin akıl hocası Z. Brezezinski hazırlamıştı. Projesinin adı: ‘Küresel politik uyanış’ (Global Political Awakening) idi. İletişim teknolojileri kullanılarak televizyondan twittera kadar milyonlar yönlendirilecek, gerisini muhalif gruplar, liderler, ABD patentli öğrenci grupları , STK’lar halledecekti. ‘Demokratikleşme’ ana slogan olacaktı

Arap ulusları ‘özgürleşecek’ ve DEMOKRATİKLEŞECEKti.

AMA Dünya Bankası’na bağımlılıkları daha da pekişecek şekilde...

Bunun için ne gerekirse yapılacaktı.
Ilımlı islam seçeneğinden, hristiyan çağdaşlığa kadar uzanan bir yelpazede!

Mısır halkının iradesi yönetimine yansıyamadı.. Çünkü Mısır halkı içinden bir lider ve bir yönetim kadrosu çıkaramamış, işçi köylü memur esnaf nüfus hakkını savunacak örgütlü bir yapı kuramamıştı.
Bu yapı 1919 Anadolusunda dahi bir liderin önderliğinde Müdafaayi Hukuk adıyla hayata geçirilmişti.
Partiler üstüydü ve her cenahtan vatanseverleri geniş bir platform içinde toplamayı becermişti.
Bir başka dünya savaşı gırtlaklaşmasına tanık olduğumuz bu günlerde, kişisel hırs ve ihtirasları olmayan aydın kişi ve kurumlar acilen bir tartışma platformunda yanyana gelmeli ve Türkiye’nin bu sivri dönemecinde yol haritası üzerinde birlikte çalışmalıdır.
Bu bir çağrıdır.

Yoksa ilerisi Mısır’dır!

Banu Avar.
Resim
Kullanıcı avatarı
Diabolus Ipsum Amans
Mesaj Panosu Yöneticisi
Mesaj Panosu Yöneticisi
Mesajlar: 12053
Kayıt: 18 May 2010 22:56
Cinsiyet: Erkek
Favori Manga: One Piece, Veritas
Favori Anime: One Piece
Konum: OutLanD
İletişim:

Betrayer... In truth, it was I who was betrayed. Still, I am hunted. Still, I am hated. Now, my blind eyes can see what others cannot.
Kullanıcı avatarı
Diabolus Ipsum Amans
Mesaj Panosu Yöneticisi
Mesaj Panosu Yöneticisi
Mesajlar: 12053
Kayıt: 18 May 2010 22:56
Cinsiyet: Erkek
Favori Manga: One Piece, Veritas
Favori Anime: One Piece
Konum: OutLanD
İletişim:

Abdüllatif Şener Tayyip’i anlatıyor

Sevgili okuyucularım, AKP ilk kez 2002 yılında iktidara geldiğinde, Abdüllatif Şener Devlet Bakanı Başbakan Yardımcısı oldu. İlk Başbakan Abdullah Gül ve sonrasında Tayyip‘in sağ kolu idi. Daha önce Erbakan döneminde Maliye Bakanı olarak görev almıştı. Erbakan‘ı dışlayıp Milli Görüş’ten ayrılan Tayyip ekibiyle işbirliği yaptı ve AKP’nin ilk hükümetinde yer aldı. Devlet işlerini iyi bilen bir siyasetçidir…Ve bunların iktidarı döneminde Türkiye’de olanları gördü. İşin tam göbeğinde idi ama hükümeti ve partisi onun sesini duymak istemiyordu.

2007 yılında AKP’den istifa edip
Türkiye Partisini kurdu. Para yoktu, parti kapandı.
Abdüllatif Şener‘in bu hafta Yeni
Harman dergisinde Mesut Ata ile yaptığı
söyleşi çok ilginç. Söyleşiyi biraz kısaltarak
sizlere iletmeyi bir görev bildim. İktidarın
içinden biri, Tayyip ve ötekilerin
marifetlerini ve ülkemizin kimler tarafından nasıl yönetildiğini işte böyle anlatıyor:
* * *
“Onunla ilk kavgamız özelleştirme ile bağlantılıydı. Ben Başbakan Yardımcısı olurken bütün bakanlardan peşin istifa dilekçesi almıştı. Ben de vermiştim. Daha sonra iki bakanı o dilekçelerle
görevden aldı. Dilekçem
çantasındayken bile beni görevden
alacak gücü yoktu…”
İslamcı aydınların durumu nedir bugün?
“Bunların çıkar ilişkileri önemlidir. AKP menfaat dağıtıp hoşlanmadıklarını cezalandırdığı için, İslamcı aydın
geçinenlerin hepsi daha fazla çıkar elde etmek için ilkelerini bir tarafa
bırakmış durumda. Gençliğin bunlara
itibar etmemesi gerekir.”
İktidarın dış politikası?
“Şu anda doğrudan doğruya İsrail’in yapmak istediklerini yapıyorlar.
İsrail’in genişleme alanına hizmet eden bir dış politika eksenine oturmuş
durumdalar. Başlangıçtaki çizgilerini
koruyamadılar. Milli Görüş gömleğini
çıkarmış olmak da bu anlama geliyor zaten. Ben İslamcı bir bakış açısına
sahibim. Bunlar yoldan sapmış bir güruh. AKP dünya kapitalist sisteminin yerli işbirlikçiliğini üstlenmiş, İsrail’in
çıkarlarına hizmet eden bir partidir.”
* * *
Başlangıçta sizin de bulunduğunuz AKP
iktidarı geçmişten bu yana nasıl bir değişim gösterdi?
“Başladığı gibi gidiyor! Başlangıcında biz de olduğumuz için bazı günahlarına ortak olduk, bazılarına direndik. Ortak olduğumuz günahlar için gece gündüz tövbe istiğfar etmemiz gerekir.
Aklımıza geldikçe de tövbe ediyoruz o dönemle ilgili.
Başladığı andan itibaren bu iktidarın siyaseti şudur: Birincisi, uluslararası güçlerin arzuları doğrultusunda İslam dünyasını perişan etmek. İlk anından
itibaren bu vardır AKP’nin tarihinde. Irak tezkeresi budur. Başbakan bu
tezkerenin Meclis’ten çıkması için
korkunç çaba harcadı. Buna oy
vermeyenleri hain noktasına getirmişti.”
Tezkere çıkmadı!
“Bugün olsa hiçbir AKP milletvekili
gıkını çıkaramaz ve herkes oy verir.
İkincisi, Suriye politikası. Bu, Suriye’yi parçalama işidir. Büyük İsrail’e zemin hazırlayan sürecin ismidir. Bu sürecin sonunda İsrail mesafe alacaktır ve
Başbakan bunun bir numaralı
savunucusudur. Çok ilginçtir, Erdoğan ‘Ey Batılılar, ey NATO neredesiniz, niye vurmuyorsunuz burayı’ diye bağırıyor. Bir Müslüman ülkeyi gayrimüslimlerin vurması için çağrı yapıyor… Ve halen de bunun çizgisinin İslami bir çizgi
olduğuna inanıyor bazıları!”
Ya parasal olaylar?
“Paraya pula çok düşkün bir iktidar. Böyle bir iktidar yapısının daha önce geldiğini zannetmiyorum. İşin içinde, Bakanlar Kurulu’nda olduğum için
biliyorum. Pek çok şeyi de konuşmam gerekmez. Türkiye’de halkın malı
korkunç bir şekilde yağmalanmıştır ve bu yağma devam etmektedir.
Özelleştirmelerin her biri bir
yolsuzluk hikayesidir. Mevcut iktidar yapısını İslami saymak, İslam’a leke
vurmaktır. Aksi takdirde ‘İslam
yolsuzluktan, hırsızlıktan ibaretmiş’ diye kayıt düşülür tarihe. Bir gün ‘Bu Müslümanlar ne kadar aç
gözlüydü, korkunç bir yağma yapıp gittiler’ diye yazılır. Çünkü bu olup bitenler günün birinde hep ortaya
dökülecek.
Siyasetçi-işadamı işbirliği ile devlet
kesesinden gayrimeşru yağma
yapılarak zenginleştiler… Sadece
siyasetçiler ve işadamları değil, İslamcı aydınlar bile!..”
* * *
Bu konuda nelere tanık oldunuz?
“Bir ABD Başkanının belgesiz ve
kayıtsız 5-10 bin dolar bile harcama
yetkisi olduğunu zannetmiyorum. Bu
ülkenin Başbakanı ise hiçbir kayda,
hiçbir belgeye geçmeyen örtülü
ödenekten senede yarım katrilyon para harcıyor. Bu 500 trilyon demektir.
İstediği yere harcıyor. Belge melge yok. ‘Bu para usulüne uygun harcanmıştır’ diye bir tutanak düzenler, altına imza atar. Varsa harcama evrakları, onlar
yırtılır ve çöpe atılır. Sadece o
tutanak kalır kayıtlarda, başka hiçbir şey yok!
Şimdi soruyorum, Hazreti
Peygamber’in böyle bir yetkisi veya
harcama biçimi var mıydı? Hazreti
Ebubekir’in, Ömer’in Osman’ın,
Ali’nin böyle bir harcama prensibi
var mıydı?
Bu miktar, daha önceki harcamaların yüz bin katı fazla harcamadır.
Ben Erbakan Hoca döneminde Maliye Bakanı idim, biliyorum rakamları. Bu
rakamları da biliyorum çünkü
hükümette idik, Bakanlar Kurulunda idik. Başbakan Yardımcısı olarak
ekonomik işlerde trafiği gören bendim.”
Başka ne gibi yolsuzluklar var?
“Artık hükümetin üzerinde ne medya denetimi var, ne de kamuoyu denetimi. Nasıl olsa hiçbir şey ortaya çıkmıyor diye yağma yapılıyor. Cumhuriyet
dönemi boyunca bu kadar büyük yağma olmadı.
Herkesin cebindeki paranın üçte
birini iktidar kullanıyor. Başbakan ve bakanların harcadığı paralar, herkesin yıllık gelirinin yüzde 30’u kadardır.
Eleştirilemeyen, vatandaşın baskısını üzerinde hissetmeyen siyasal iktidarlar ve güç sahipleri, giderek azgınlaşır… Ve şu anda azgınlaşmış bir iktidar partisi vardır.
Bunların para pul işleri çürük olduğu için, uluslararası tehditlere de açık hale geliyor ülkenin başındaki insan!
Wikileaks belgelerinde ortaya çıktı… Küresel güçler ona diyor ki ‘İsviçre’de tam sekiz adet banka hesabın var. Biz senin saçının telini bile biliyoruz. Uyumlu ol ve görevlerini yerine getir. Yoksa itibarın 10 dakikada paçavraya döner.”
* * *
Suriye ve Davutoğlu konusunda ne
diyeceksiniz?
“Davutoğlu tam bir fiyasko ve yüz
karasıdır. Birleşmiş Milletler’e gidip ‘300 milyon dolar harcadık, desteğinizi
bekleriz’ diyebildi! Amaç Esad’ı
devirmek değil, Suriye’yi parçalamaktır.
Suriye’de kimdir bu muhalif dediğiniz adamlar? Parayla tutulmuş, oradan
buradan giden adamlar. Yüzde 80’i zaten Suriyeli değil ve çoluk çocuk
katliamı yapıyorlar. Nerede ipsiz sapsız, yağmacı eşkıya varsa muhaliflerin içinde.
Muhalefet ilk günden beri elinde
silahlarla çıkmıştır ortaya. Hangi devlet elinde silahla ortalığı tarayan insanların varlığına izin verebilir. Devletin
birinci görevi onu yok etmektir. Kimin ülkesinde olsa aynı şeyi yapar.
Türkiye, NATO ile birlikte aylarca
Libya’yı vurdu ve 60 bin insan hayatını kaybetti. Başbakan Meclis’e tezkere gönderdi ve geçti.
İktidarda Tayyip Erdoğan değil de
örneğin Bülent Ecevit olsaydı, Libya bombardımanları aylar önce bittiği halde Cuma namazından sonra
Türkiye’nin bütün camilerinde iktidara ve başbakana yönelik protestolar devam ediyor olurdu. Asıl isyan edilmesi,
demokratik eylemlerin yapılması
gereken ortam bugünkü ortam.
Bu ülkede Müslümanların duyarlığını öldüren bir siyasi iktidar ve Başbakan var.”

DİKKAT! : Yayınlanan köşe yazıları ve haberlerin tüm hakları Sözcü Gazetesine aittir.Kaynak gösterilse dahi köşe yazıları ve haberlerin tamamı yada bir kısmı kullanılamaz.


http://sozcu.com.tr/2012/yazarlar/emin- ... tiyor.html
Betrayer... In truth, it was I who was betrayed. Still, I am hunted. Still, I am hated. Now, my blind eyes can see what others cannot.
Kullanıcı avatarı
DazBone
Mesajlar: 386
Kayıt: 26 Oca 2013 22:58
Cinsiyet: Erkek
Favori Manga: One Piece, Beelzebub, Naruto, Gantz, Berserk, King of Hell
Favori Anime: One Piece, Devil May Cry, Death Note, FMA, Beelzebub, Naruto ...

’Tecavüz söz konusu olunca. Çıtlarını çıkarmazlar. Sokakta öpüşme eylemi yapılacağını işittiklerinde galeyana gelirler. Ve ellerde sallamalar/dillerde tekbirlerle harekete geçerler.’

Melih Gökçek'in Ankara metrosunda yaptırdığı 'ahlak' anonsuna 'yemişim senin ahlakını' diyerek tepki gösteren Ahmet Hakan, önceki gün Ankara metrosunda yapılan öpüşme eylemine katılanlara tekbir getirerek 'sallama' ile saldıran gruba çok sert tepki gösterdi.
O arsızların dininden değilim ben
İşte Ahmet Hakan'ın "Bu din benim dinim değil arkadaş. Nokta." diyerek bitirdiği o yazısı..

Öpüşene sallama
Ankara Metrosu’ndaki “ahlak anonsu”na itiraz edenler, metro durağında “öpüşme eylemi” yaparak olayı protesto ediyorlar.

*

Peki bundan rahatsız olanlar ne yapıyorlar?

Medeni bir karşı eylem mi yapıyorlar?
Rahatsızlıklarını mı dile getiriyorlar?
Yaratıcı bir ayıplama eylemi mi gerçekleştiriyorlar?
“Biz de bu eyleme karşıyız” falan diye uygarca başka bir gösteri mi düzenliyorlar?
Hayır! Hayır!
Almışlar ellerine “sallama” adı verilen döner bıçağını...
Öpüşme eylemine katılanlara saldırıyorlar.
Bir de yaptıkları bu zorbalığa ve zalimliğe Allah’ın adını karıştırıyorlar.
Tekbir getiriyorlar...

*

Tecavüz söz konusu olunca... Çıtlarını çıkarmazlar.
Kız çocuğuna taciz söz konusu olunca... Halının altına süpürürler.
Sokak ortasında kadına dayak atılsa... Kafalarını çevirirler.
Namus adı altında hunhar cinayetler işlendiğinde... Gayet normal karşılarlar.
Şehrin ekâbirleri küçük bir kız çocuğuna toplu tecavüz ettiklerinde... Duymadım, görmedim, bilmiyorum yaparlar.
Bıçakla delik deşik edilen kadın cesetlerini gördüklerinde... Tüyleri bile kıpırdamaz.
Tecavüzün bebeklere yöneldiğini öğrendiklerinde bile... Galeyana gelmezler.
Töre adı altında vahşetler sergilendiğinde... Susup otururlar...

Amma velakin...
Sokakta öpüşme eylemi yapılacağını işittiklerinde...
Derhal galeyana gelirler.
Ve ellerde sallamalar/dillerde tekbirlerle harekete geçerler.

*

Vaktiyle Vakit yazarı Abdurrahman Dilipak “resmi İslam” anlayışına itiraz etmek için bir kitap yazmıştı.
“Bu Din Benim Dinim Değil” adlı bir kitap...
“Sallamalı dindarlık” için...
Ben de aynısını söylüyorum:
Bu din benim dinim değil arkadaş. Nokta.
Resim

Resim
Kullanıcı avatarı
Diabolus Ipsum Amans
Mesaj Panosu Yöneticisi
Mesaj Panosu Yöneticisi
Mesajlar: 12053
Kayıt: 18 May 2010 22:56
Cinsiyet: Erkek
Favori Manga: One Piece, Veritas
Favori Anime: One Piece
Konum: OutLanD
İletişim:

Kopyalanmadıı için direk link atıyorum.

http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/236 ... d=23610434
Betrayer... In truth, it was I who was betrayed. Still, I am hunted. Still, I am hated. Now, my blind eyes can see what others cannot.
Kullanıcı avatarı
Diabolus Ipsum Amans
Mesaj Panosu Yöneticisi
Mesaj Panosu Yöneticisi
Mesajlar: 12053
Kayıt: 18 May 2010 22:56
Cinsiyet: Erkek
Favori Manga: One Piece, Veritas
Favori Anime: One Piece
Konum: OutLanD
İletişim:

Bekir Coşkun bugünkü yazısında kredi kartı kullanımına tepki gösteren Başbakan'ı topa tuttu.
Falan ile Filan...
Falan konuştu:
“Hani şu kredi kartı falan filan diyorsunuz ya...”
*
Doğru, kredi kartımız falan var, borçlanıyoruz filan... Yoksa ay sonunda filan yiyecek ekmek falan alamaz çoğunluk filan...
*
Memleketi yöneten falan diyor ki:
“Bizim dönemimizde hortum işi bitmiştir...”
Oysa filan aynı konuşmasında açıkladı:
“Bir yılda, sadece bir banka sizden 600 trilyon götürdü...”
*
Falan:
“Türkiye hamdolsun büyüyen ekonomisi ile on senede görülmemiş şekilde nereden nereye çıkmıştır...”
Arkasından filan:
“Bakıyorsun ay sonu gelmeden para bitiyor... Herkes ne yapacak, ayağını yorganına göre uzatacak...”
*
Filanın yalancısı falan yani...
*
Falan:
“Milletimin soyulmasına izin vermeyiz...”
Filan aynı gün zam yaptı:
Benzin 5 lira...
*
Falan:
“Bankacılığı gayet sağlıklı işler hale biz getirdik...”
Filan:
“Sizi soyuyorlar, kredi kartı almayın...”
*
Kısacası:
Türkiye’nin başı falan ile derttedir...
Nereden biliyoruz?..
Filan söylüyor...
Falanın yalanlarının kanıtı filanda...
*
Ne diyebiliriz ki...
*
A mübarek falan...
İki ay önce o bankalar filan yok muydu?..
İki ay önce mi başladı soygun falan?..
Yeni mi duydun filan?..
*
On yıldır falan bu ülkede başbakansın filan...
On yıl sonra “Sizi soyuyorlar” filan diyorsun...
*
Cılkın çıktı...
Türkiye belki kurtulur senden filan...
Betrayer... In truth, it was I who was betrayed. Still, I am hunted. Still, I am hated. Now, my blind eyes can see what others cannot.
Cevapla

“Güncel Haberler” sayfasına dön