Değerli arkadaşlar sitemizi ziyaret ettiğiniz için çok teşekkür ederiz. Forumu güncel tutmaya ve olabildiğince ilgilenmeye çalışıyoruz. Sitemize girince üye olup ilgilendiğiniz manga konularına mesaj atarsanız seviniriz.

Köşe Yazıları

Dünyadan ve Türkiye'den güncel olaylar, Manga okurken evrenle alakamızı kesmeyelim değil mi.
Kullanıcı avatarı
Diabolus Ipsum Amans
Mesaj Panosu Yöneticisi
Mesaj Panosu Yöneticisi
Mesajlar: 12051
Kayıt: 18 May 2010 22:56
Cinsiyet: Erkek
Favori Manga: One Piece, Veritas
Favori Anime: One Piece
Konum: OutLanD
İletişim:

Betrayer... In truth, it was I who was betrayed. Still, I am hunted. Still, I am hated. Now, my blind eyes can see what others cannot.
Kullanıcı avatarı
Diabolus Ipsum Amans
Mesaj Panosu Yöneticisi
Mesaj Panosu Yöneticisi
Mesajlar: 12051
Kayıt: 18 May 2010 22:56
Cinsiyet: Erkek
Favori Manga: One Piece, Veritas
Favori Anime: One Piece
Konum: OutLanD
İletişim:

Betrayer... In truth, it was I who was betrayed. Still, I am hunted. Still, I am hated. Now, my blind eyes can see what others cannot.
Kullanıcı avatarı
Sodakazam
Mesajlar: 689
Kayıt: 16 Şub 2011 12:17
Cinsiyet: Erkek
Favori Manga: Slam Dunk, One Piece, Liar Game, Sun-ken Rock, Bakuman, 20th Century Boys, Veritas, Area no Kishi, Eyeshield 21, Kingdom
Favori Anime: Slam Dunk, FMA: Brotherhood, Hajime no Ippo, Death Note, TTGL, Giant Killing, Code Geass, Steins: Gate, GTO, Kaiji, One Outs, Hunter x Hunter, Major
Konum: Eskişehir

Olimpiyat

Ezan okunuyor.

Rihanna söylüyor.
Olimpiyat tanıtım filmimiz bu.
*
Televizyonlarda yayınlanıyor.
İnternette var, izleyin lütfen...
Kızlı-erkekli dolaşıyorlar.
Kızlı-erkekli parkta oynuyorlar.
Kızlı-erkekli müze geziyorlar.
Kızlı-erkekli alışveriş yapıyorlar.
Kızlı-erkekli çay içiyorlar.
Kızlı-erkekli Boğaz kenarındalar...
Kızlı-erkekli tekneye biniyorlar.
*
Dalgalı, düz, kıvırcık.
Hepsinin saçı açık.
Tekneye binen kız, mini etekli.
*
Sanırsın, Los Angeles’tır.
Siyah Amerikalı bile var.
*
Nerde türbanlılar kardeşim?
*
Yok mu İstanbul’da hiç türbanlı?
Neden koymadınız tanıtım filmine?
*
Benim başörtülü bacım, benim başörtülü bacım diye oy toplamayı biliyorsun... Utanmıyor musun başörtülü bacını saklamaya?
Başörtüsünden mi utanıyorsun yoksa?
Kızlı-erkekli bankta oturmayı hoş karşılamam diyeceksin... Memleketi dünyaya tanıtmak için çapulcu’lara sarılacaksın, öyle mi?
Başörtülü bacım üniversiteye giremiyor, başörtülü bacım TBMM’ye giremiyor diye mağdur ayaklarına yatacaksın... Kendi ellerinle hazırladığın tanıtım filmine, başörtülü bacını sokmayacaksın, öyle mi?
*
Ayıp mıdır türbanlıları göstermek?
Yoksa, bu senin yaptığın mı ayıptır?
*
Ayrıca...
Ezan okunurken konserlerin sesini kısmayana dinsiz diyeceksin... Sonra da, ezan’a Rihanna’yla vokal yaptıracaksın... Müezzin midir Rihanna?
*
İçinde “rakı” geçiyor diye ‘Vardar Ovası’nı yasaklayacaksın. İçinde “ecstasy” geçen Rihanna şarkısıyla Türkiye’yi tanıtacaksın öyle mi?
*
2020’yi verirler mi bilmem ama, “takiye olimpiyatı” yapsalar, banko bunlar alır.


http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/24662496.asp


Tayyeap efendi işine geldiği zaman "Benim başörtülü kardeşlerim" demeyi biliyor. Ama dünyaya göstermeye utanıyor. Doğru, kindar ve dindar neslin dünyada alıcısı yok. Kendini dünyaya tanıtmak için çapulcuya muhtaç.
Resim
-God Exists-
► Spoiler Göster
Kullanıcı avatarı
RaikageAga
Mesajlar: 222
Kayıt: 24 Ara 2012 18:48
Cinsiyet: Erkek
Favori Manga: Noblesse,The Breaker,The Breaker New Waves,Gamaran,Naruto
Favori Anime: FMAB,Bakuman,Death Note,Kuroko-no Basuke,Lovely Complex,Naruto

Avrupa'da bazı ülkelerde resmili sözlüklerde Türk kelimesinin yanına örnek resim olarak cübbeli çarşaflı insan çizimleri koyuyorlar. Daha geçen sene İngiltereye giden arkadaşım orada Türk olduğumu söylediğimde herkes başı kapalı sanıyor demişti.
Batı'da müslümanlık terörizm dini kafasındalar insanlar. Müslüman olan herkes potansiyel terörist.
Bu şekilde bir tanıtım yapılması gayet doğal ve mantıklı. Biz de sizin gibiyiz biz çağdaş bir ülkeyiz deme çabası.
Tabi bu, başbakanın popülist söylemlerinin üstüne hiç gitmiyor.

Edit: Şimdi son sunumu izledim de başı örtülü insanlar var sunumda. Böyle büyütmeye hiç gerek yokmuş.
Resim
Kullanıcı avatarı
Burak
Mesajlar: 1229
Kayıt: 20 Haz 2010 15:01
Cinsiyet: Erkek
Favori Manga: One Piece
Favori Anime: One Piece

@Raikage

Aynısını Polonya'da okul tanıtımında ben de yaşadım. Tabi tanıtımı yapan öğrencilerin yetersizliği de söz konusu ama arap alfabesi ve dansöz vardı tanıtımda. Ciddi şekilde tepki gösterdik grup olarak ama Avrupa'da böyle biliniyor olma ihtimali yüksek.
İnvoker The Master Magician
Resim
Kullanıcı avatarı
Sodakazam
Mesajlar: 689
Kayıt: 16 Şub 2011 12:17
Cinsiyet: Erkek
Favori Manga: Slam Dunk, One Piece, Liar Game, Sun-ken Rock, Bakuman, 20th Century Boys, Veritas, Area no Kishi, Eyeshield 21, Kingdom
Favori Anime: Slam Dunk, FMA: Brotherhood, Hajime no Ippo, Death Note, TTGL, Giant Killing, Code Geass, Steins: Gate, GTO, Kaiji, One Outs, Hunter x Hunter, Major
Konum: Eskişehir

Siz Niye Hep Bizim Çocukları Öldürüyorsunuz? - Ece Temelkuran

Biz sizin çocuklarınızı hiç öldürüyor muyuz? Sizin çocuklarınıza bir şey olsa, hangi çocuğa bir şey olsa bizim içimiz yanıyor. Peki o zaman siz bizim çocukları niye öldürüyorsunuz?

Şunda anlaşalım evvela: Bu işi siz başlattınız. Bu “siz-biz” işi sizin icadınız. İlla sizin gibi olacağımızı söylediniz. Sizin gibi olmayan çocukların büyüyemeyeceğini, onlara bu memlekette ekmek olmadığını, seslerinin duyulmayacağını siz “açıklıkla ifade ettiniz”. Siz bizim çocuklar öldüğünde -yani duvara “Ne oldu lan... Büyük adam olamadıysak hayallerimizi satmadık ya!” yazan çocuklar bunlar- “Bakıyoruz o işe” dediniz. Siz bizim çocuklar öldüğünde biz ağlarken üzerimize gaz bile sıktınız. Biz öfkeden ve kahırdan delirdik, siz “Aman canım, ne var bunda protesto edecek!” dediniz. Siz bizim çocuklar ölünce yeterince sessiz olmadıklarını mı düşünüyorsunuz? Anlamak isteriz.

Sizin çocuklar liderlerini bi' gayret alkışlamaktan kan ter içinde kalırken, kravatlarıyla ve takım elbiseleriyle “Hedef 2023” çığlıkları atarken biz bir şey yapmıyoruz mesela. “Kinine ve dinine sahip çıkıyor” sizin çocuklar. Biz ses çıkarmıyoruz buna. Sizin çocuklar vardiyalı çalışıyorlar, bize küfür etmek için. Bizi hedef göstermek için mesai ücreti alıyorlar. Biz onlara da bir şey yapamıyoruz. Kimi kime şikayet edeceğiz! Ama sıra bizim çocuklara gelince... Arkadaş, siz bizim çocukları ensesinden vuruyorsunuz durmadan.

Sizin kızlarınıza ters bir laf edildi diye dünyayı ayağa kaldırdınız. Üç kız çocuğu arasındaki tartışmayı memleketin gündemi yaptınız. Ama sıra bizim çocuklara gelince... Haber bile olamıyorlar bizim çocuklar, deyin bakalım onu ne yapacağız?

Bizim çocukları öldürüyorsunuz ya, siz bu memleketin en güzel çocuklarınızı öldürüyorsunuz. En mert çocuklarını. Niye mi? Şundan: Bir kere bu çocuklar yoksul olmalarına rağmen, yaptıklarının onları daha yoksullaştıracağını bilmelerine rağmen, bu memlekette demokrasi olsun, insanlar insana yakışır yaşasın diye sokaklara çıkıyorlar. Bizim çocuklar kalender. Bu çocuklar bilmiyorlar mı nasıl rahat edeceklerini? Sizin gibi olsalar mis gibi hayatları olur, bilmiyorlar mı sanıyorsunuz? Ama ağızları sulansın diye ballandıra ballandıra anlattığınız o vizyonlu-misyonlu sofraya oturmaya heves etmiyorlar. Bilmiyorlar mı bu memlekette işlerin nasıl yürüdüğünü? Hem nasıl biliyorlar. Buna rağmen yapıyorlar. Şu da size dert olsun: Sizin o ikbal sofranızdan tiksiniyorlar. Evet sizi aşağılıyorlar. Bayılırsınız siz bu “aşağılama” işine. Ama bilin ki, sizi, inandığınız şeyler için değil, inanmayı beceremediğiniz insanlık için aşağılıyorlar.

Bak size bir şey söyleyeyim: Sizin o sofranız dar. Ve daralacak. O zaman yanınızda sadece en zavallı, en haysiyetsiz olanlar, kudret manyakları kalacak. Sizin o sofralarınıza oturabileceğini sanarak yanılmış tüm yoksul çocuklar aslında bizim tarafta olduklarını hatırlayacak. Öldürdüğünüz çocukların fotoğraflarına bakacaklar ve sonra kendi yüzlerine. Görecekler ki size değil, bize benziyorlar aslında. İşte o zaman siz acemi zalimlerle başbaşa kalacaksınız. Birbirinize zalimlik ederek yiyeceksiniz sofrayı. Birbirinizi yiyeceksiniz. Sonunda ne sofra kalacak ne ekmek. O zaman işte bu öldürdüğünüz çocuklar var ya, onların azabı sizin kalbinizi yiyecek.

Şunu iyice bir anlayın: Bizim çocukların sofrası çok geniş. Öyle bir matematiği var bizim tarafın. Genişledikçe sofra çoğalıyor ekmek. Garip değil mi? Ama öyle işte. Bizim çocuklar kalender ve siz her bizim çocuklardan birini vurduğunuzda daha çirkinleşiyor bu memleket.

Ahmet Atakan için içimiz yanarak...

Kaynak: http://birgun.net/yazi-goster/ece-temel ... z-543.html
Resim
-God Exists-
► Spoiler Göster
Kullanıcı avatarı
villain
Mesajlar: 775
Kayıt: 03 Tem 2013 14:45
Cinsiyet: Erkek
Favori Manga: Naruto, Fairy Tail, Death Note
Favori Anime: Naruto, Fairy Tail, Death Note
Konum: Ankara

Jiraiya-Sama yazdı:Şimdi kabul edersiniz veya etmezsiniz açık konuşacağım. Meclisedeki tüm partiler Amerikanın iş birlikcisi. Amerika genel başkanlarına talimat veriyor. Onlarda ona göre yasa çıkarıp muhalefet yapıyor. Zaten tüm partideki millet vekillerin %80i genel başkanlarının talimatıyla parmak indirip parmak kaldırmaktan başka bir işe yaramıyor. Lakin bu demek değilki partilerinde, doğru ve ülkenin iyiliğini isteyenler kişiler olmadığı anlamına gelmez. Chp ve Mhp de önemli insanlar var. Diğer 2 partiyi saymıyorum zaten. Amaçları ve hizmetleri belli. K. Kılıçdaroğlu zaten Amerika'nın talimatıyla genel başkanı oldu. Türkeş'in mektubu vardı. Benden sonra Bahçeliyi başkan yapmayın. O adam Amerikan ajanıdır diye sözü var. Kaynak oğlu şuan akp de millet vekilliği yapan.
Bir diğer mevzu ise bizim başbakanın yatıp kalkıp suriyeyle uğraşması. Türkiye'deki tüm sorunları çözdük şimdi derdimiz komşularımızın yönetimine düştü. Neymiş halkına eziyet yapıyormuş. Medyanında yardımıyla zaten halkımız bu görüşü benimsemiş. Fakat o çekilen görüntülerin tamamen kurgu olduğu Bahreyn'de el cezire tarafından çekildiği ispatlandı. Suriye halkı yönetiminden gayet memnun memnun olmasa daha 1 ay önce olan seçimlerde. Esadı getirmezlerdi. http://analiztv.aktifhaber.com/news_detail.php?id=29295. (Bu belgeselin bir kısmını bulabildim) gerçekler burda açık ve net.

Eğerki Suriye düşerse bu Türkiye için tam bir felaket. Beklenen sözde kürdistanı kurucaklar.

Konuya dönücek olursak. Türkiye uçakla ilgili hergün başka bir teori üretiyor. Gerçekler yok. Geçenlerde ulusal kanalda izlemiştim. Biriside uçağın Suriye savunmalarının çalışıp çalışmadığını kontrol etmek için gönderildiğini söylüyordu.
Yaşım dolayısıyla askerlik yapmadım. Ahım şahım askeri bilgimde yok fakat. Türkiye eğerki Suriye'ye girerse bunun sonunun felaket olacağını görebiliyorum. Daha çabulcu gurubuyla başa çıkamazken ve hergün şehit verirken. Karşılarında düzenli bir ordunun karşısında nasıl duracaklarını düşünemiyorum bile.

Bide sosyal medyada abuk sabuk şeyler paylaşıyor. Yok ansızın 82 halep 83 kerkük filan diye. GÖTÜMLE GÜLÜYORUM AHAHAHAHAHa
" Türkeş'in mektubu vardı. Benden sonra Bahçeliyi başkan yapmayın. O adam Amerikan ajanıdır diye sözü var."

Valla nasıl gülsem bilemedim.

Türkeş dediğin adam ne peki? Amerika karşıtı bir vatansever mi? Güldürmeyin adamı ya. Senin Türkeş dediğin adam senelerce Amerika'da eğitim almış birisi. Türkiye'de komünizmin yayılmasını engelleme amacıyla Türkiye'de mücahit yetiştirmek üzere eğitim almış bir insan. Amerika Rusya'nın ideolojisinin yayılmasını engelleme amacıyla bu adamı Türkiye'de maşa yaptı.

Sadece bununla bitmedi. Milli Birlik Komitesi yani 1960 yılında Adnan Menderes ve bir çok siyasi kişinin idamıyla sonuçlanan darbeyi yöneten komitede yer aldı. Cuntacıydı. Darbeci olmasına rağmen bir kaç yıl sonra bir partide genel başkan oldu. İronik değil mi?

Son olarak Suriye mevzusuna gelmek istiyorum. Kürdistan nedir arkadaşım? Bunca yahudi lobisi varken, Amerika gibi bir gerçek varken sence asıl amaç ortadoğu coğrafyasında Kürdistan Devleti kurmak mı? Güldürme lütfen. Öyle bir devlet fiziken varolamaz. Adamlar elektriğe suya para vermiyor, vergi vermiyor. Öyle devlet mi döner amına koyim 3 güne Yunanistan'dan beter hale gelirler ekonomik olarak. Hır gür zaten bitmez.

Bak yahudilere adamlar zeki. Kendileri niye savaşsın? Amerikalı çocukları savaştırır. Halk tepki mi veriyor? Gider savaşmak istediği ülkede bir grubu silahlandırır, mevcut hükümeti devirir. Kendi hükümetini getirir. Hükümeti deviremiyor mu? Amerika gibi devletlere müdahale ettirir. Türkiye gibi birilerine yaranmaya çalışan ülkeler sahaya sürülür.

Bu işler böyledir. Kore Savaşı'nı bilir misin?

İnsanlar Kore dahi nere bilmezken 5000 tane gencecik çocuk savaşa gitti. Neden? Kore'de olan olaylar neden Türkiye'yi ilgilendiriyordu? Neden müdahale etme ihtiyacı hissettik? Amerika'ya yaranmak için. Peki ne oldu? Yüzlerce genç öldü ve yüzlercesi gazi oldu, sakat kaldı.

Bilmem anlatabiliyor muyum.

Bu arada bu konulara meraklıysan "demirkırat" adında bir kitap var okumanı tavsiye ederim.
insanların gerçeklik dediği şey sadece bir yanılgıdır.
Kullanıcı avatarı
Jiraiya-Sama
Mesajlar: 1861
Kayıt: 07 Şub 2011 17:08
Cinsiyet: Erkek
Favori Manga: Fma
Favori Anime: Fma.
Konum: Afganistan

Amerikalı kadını İstanbul’un göbeğinde raylara yatırıp, kafasını taşla ezdi herif...
İzmirli garson, İrlandalı iki kadını bıçakla doğradı, kanlı elbiseleri çöpe, cesetleri ormana fırlattı.
Antalya’da tecavüz edilen 14 yaşındaki Norveçli kız, polise sığındı. Kemer’de Rus kadın turist, otel personelinin toplu tecavüzüne uğradı. Didim’de üç İngiliz kadına tecavüz edildi. Marmaris’te Hollandalı turist kadın tecavüze uğradı. Manavgat’ta inşaat işçileri Alman kadın turiste tecavüz etti. İsveçli kadın turiste İstanbul’da tecavüz ettiler. Trabzon’da Sümela Manastırı’nı gezmeye giden Güney Koreli kadın turiste tecavüz edildi.
Ankara’da otelin güvenlik görevlisi, Avustralyalı çiftin odasına balkondan girdi, bıçakla tehdit ederek, erkek arkadaşının gözü önünde Avustralyalı kadına tecavüz etti.
Rus turist kız, yılbaşı gecesi Taksim’de, ahtapot gibi uzanan ellerden kurtulmak için otobüs durağının üstüne tırmanmıştı, televizyonlarda seyrettik, ayakkabısı çıkmıştı, yırtılmış eteğini çekiştiriyorlardı aşağıdan, külotunu cep telefonuna kaydediyorlardı.
Bisikletiyle seyahat eden Danimarkalı turist kadına, Yozgat’ta mola verdiği çeşme başında tecavüz edildi.
Yaya olarak gezdiği ülkelerdeki deneyimlerini kaleme alan Polonyalı gezi yazarı kadın, İstanbul Çatalca’da tecavüze uğradı.
Van’da kamp kuran İsviçreli turistler, saldırıya uğradı, erkek İsviçreliyi döve döve bağladılar, kadın İsviçreliye altı kişi tecavüz etti.
En son, Nevşehir’de iki Japon öğrenciyi bıçakla parçaladı manyak... Kızlardan birinin delik deşik bedenine, öbürünün cesedine tecavüz etti.
*
Sapık her ülkede var ama... “Birleşmiş Milletler sapığı” sadece bu ülkede var!
*
Kadına şiddete göz yummanın... Demokrasi ayaklarıyla “millet böyle istiyor” diye, hırtlığı, magandalığı, zontalığı baş tacı etmenin... Kadının sırtına tekme atan palalıya, sırf “kendi tarafında” diye sahip çıkmanın... Kızları saçından sürükleyen, hamilelere tekme atan polisleri “kahraman” ilan etmenin sonucudur bu.
*
Hukuk tanımazlığın sonucudur.
*
Güya, dünyaya “edep” dersi veriyorsun ama... Memleketi öyle hale getirdin ki, kuytuda kıstırsalar Mısırlı rabia’ya bile tecavüz edecekler, haberin yok!
Resim
► Spoiler Göster
► Spoiler Göster
► Spoiler Göster
Hırpalanmış yerlerinden öperim çocuk.
Kullanıcı avatarı
Diabolus Ipsum Amans
Mesaj Panosu Yöneticisi
Mesaj Panosu Yöneticisi
Mesajlar: 12051
Kayıt: 18 May 2010 22:56
Cinsiyet: Erkek
Favori Manga: One Piece, Veritas
Favori Anime: One Piece
Konum: OutLanD
İletişim:

Temsili demokrasi mi, demokrasi temsili mi?

Amerikalı yazar James Bovard, 1994 tarihli "Lost Rights: The Destruction of American Liberty" adlı kitabında, "demokrasi, iki kurtla bir kuzunun akşam yemeğinde ne yiyeceklerini oylamasıdır" diye yazar.

Bizim kitaplarımız ise demokrasiyi, "halkın kendi kendini yönetmesi" olarak tanımlar. Bu iki şekilde olur, doğrudan demokrasi ve temsili demokrasi. Doğrudan demokrasi eskiden küçük yerleşim birimlerinde antik şehir devletlerinde vs. uygulanmış. Seçmenlerin hepsi meydana toplanır ve konular üzerinde herkesin oy hakkı vardır. Hemen her konunun referanduma sunulması gibi düşünün. Temsili demokraside ise seçmenler konular üzerine karar almaz. Biz seçmenler ‘temsilciler’ yani ‘vekiller’ seçeriz ve onlar bizim yerimize kararlar alır. Eğer kararlarını beğenmezsek ilk seçimde onları seçmeyiz başkasını seçeriz.

Elbette biliyoruz ki dünya üzerinde seçtiklerinden memnun tek bir topluluk ve millet yok. Herkes şikâyetçi. Zaten demokrasi de bize olan bitenden kimi sorumlu tutacağımızı seçme hakkı veren sistemin adı bir yönüyle...

Dünyanın yaşayan en eski demokrasisi olan ABD’de kurucu babalar doğrudan demokrasiden çok korkuyordu. Muazzam bir hukuksal bakışa ve entelektüel kültüre sahip bu adamların korkusunun nedeni, doğrudan demokrasinin ‘çoğunluk diktatörlüğüne’ yol açmasının kaçınılmazlığıydı. Sırf ‘çoğunluk istiyor’ diye hukuksuzluklar yapılmasından korkuyorlardı. Bu nedenle de ülkede karar alma süreçlerinde temsili demokrasiye yöneldiler. Siyasi partiler bu yönelişin sonucunda ortaya çıktı.

14 yıl sonra Ankara’ya ilk geldiğimde en başta dikkatimi çekenlerden biri de 3 gösterişli bina oldu. AKP, CHP ve MHP’yi kutlarım. Güzel bina yapmışlar. Bu devasa binaları çevirmek bile ciddi maliyeti olan bir iş. Siyasi partiler bildiğimiz kadarıyla mal ya da hizmet üretip satan müesseseler değil. ‘Peki bu devasa binalar ve devasa bürokrasileri hangi parayla dönüyor’ diye sorduğumda kimse tam yanıtını bilmiyor. Biraz şüpheli de olsa ‘hazine yardımı’ cevapları alıyorum. Neyse şimdi asıl konum partilerin parası değil, ‘ağa’ları. Yani bütün Türkiye’nin her Salı günü beş altı saat süreyle atışmalarını izlediği 3 lider.

Amerikalılar, "Washington DC, film yıldızı olacak kadar güzel ya da yakışıklı olmayanların Hollywood’udur" derler. Sadece Türkiye’de değil dünyanın büyük bölümünde de politika bir yönüyle ‘kitlelerin eğlencesidir’ de. Salı atışmalarının kahvehanelerimizi dolduran geniş yığınlar için ‘eğlenceli’ geçtiğinden şüphem de yok.

Adına ‘grup toplantısı’ denen bu temsilde, görebildiğim kadarıyla bir ‘toplantı’ yok, ‘toplanma’ var. Son derece tiyatral ‘one man show’ performansını izlemek için gerçekleşen bir toplanma. Sahnenin tek aktörü tıpkı tiyatrodaki gibi konuşmaz, konuşma yapar. Bir Salı şovunda söyledikleriyle bir başka Salı şovunda söylediklerinin yüzde yüz zıt olabilmesi bundandır. Ortalama bir televizyon tartışmacısı düzeyinde ve tonunda haftanın medyaya yansımış son gelişmeleri ya da bu konudaki son polemikler, ülke yönetimiyle doğrudan ilgili olsa da olmasa da değerlendirilir. Bazen bir tv dizisi eleştirilir, bazen bir gazetecinin yazdıkları… Argo, ‘sokak ağzı’ ve ‘sokak düzeyi’ yüksek reyting için gereklidir. Yoksa şovu sürdürecek kitle desteği bulamayabilirsiniz.

Aslında siyasi şovlar Türkiye’ye özgü değil. Örneğin demokrasinin beşiği olan İngiltere’de de her Çarşamba sabahı siyaset kısaca PMQs denen ‘Başbakana Sorular’ toplantısına kilitlenir. Her hafta kaçırmadan izlemeye çalıştığım bu muhteşem siyasal şovda İngiliz Başbakanı, Avam Kamarası oturumunda milletvekillerinin canlı yayında kendisine sorduğu soruları yanıtlar. Bilmeyenler için diyeyim Avam Kamarası’nın oturma düzenini birkaç metre mesafede karşılıklı iki küçük tribün şeklinde hayal edin. Ve bu sahnede karşılıklı atışmayı hayal edin. Soru sormak isteyen milletvekilleri adlarını yazdırır. Kura sonucu belirlenen 6 milletvekili (3 iktidar 3 muhalefet) istedikleri soruyu sorar ve başbakan da cevap verir. İsim yazdırdığı halde kurada adı çıkmayanlar ise, Meclis Başkanı’nın yetkisini kullanarak verdiği şifahi söz sıralarından kapmak için Başbakan’ın cevap vermesinden hemen önce ve hemen sonra ayağa kalkarak kendilerini Meclis Başkanı'na hatırlatırlar. Başbakan'ın cevaplarını beğenenlerin hep bir ağızdan ‘yay’leri ile beğenmeyenlerin ‘nay’leri adeta ‘Old Trafford’ atmosferi yaşatır izleyenlere. Şovun tavan yaptığı anlar ise muhalefet lideri ile başbakanın karşılıklı söz alıp atışmaya başladığı anlardır. Bazen iki tarafı da kahkahalara boğacak diyaloglara sahne olur.

Gün aşırı yumruklu kavgaya sahne olan, ‘vur de vuralım’a ‘sırası gelecek’ cevaplarının normal siyasi faaliyet sayıldığı bir kültüre biraz lüks kaçacak bir şov.

Demokrasinin kitleleri eğlendiren bir şova dönüşmesi demokrasiden ümidimi kestiğim anlamına gelmiyor. Demokrasi varılıp ulaşılan bir eşik değil bir süreçtir, tartışmadır. Daha iyisi olmadığı için katlandığımız bir şeydir. Demokrasinin getirdiği bütün sorunların tek çözümünün de daha fazla demokrasi olması, bu yönetim tarzının en tuhaf karakteristiğidir…

Ama daha da önemlisi, demokrasi bir milletin karakterini yönetime yansıtan çok iyi bir aynadır. Bernard Shaw, boşuna ‘’demokrasi, hak ettiğimizden daha iyi yönetilmeyeceğimizi garanti eden sistemdir’’ demiyor.

Show must go on…

http://t24.com.tr/yazi/temsili-demokras ... li-mi/6410
Betrayer... In truth, it was I who was betrayed. Still, I am hunted. Still, I am hated. Now, my blind eyes can see what others cannot.
Acacia
Mesajlar: 3860
Kayıt: 12 Mar 2012 13:53
Cinsiyet: Erkek
Favori Anime: Cowboy Bebop

Cüneyt Özdemir/Radikal

Sonbahar!

Radyoda içli içli bir şarkı çalıyor. 'Nedir bu' diyorum? Arabayı kullanan da bilmiyor. Telefonumu çıkartıp şarkı adı avcısı Shazam uygulamasını açıyorum. Telefonda mırıl mırıl söylenen şarkıyı dinliyor ve 'Halil Sezai' diyor.

Telefonuma teşekkür edip cebime koyuyorum; Şoföre 'Sesini açsana biraz' diyorum.

Halil Sezai avazı çıktığı kadar söylemeye başlıyor şarkıyı.

'Derdi nedir bu sonbaharın
Neden soldurur gülleri'

Son zamanlarda duyduğum en tuhaf şarkı sözleri; İlkbahara girmek üzereyiz ancak memleketteki iklime bakıyorsunuz; sonbahar! Etrafımda tereddütsüz herkes depresyonda. İtiraf edeyim ben de depresyondayım. Kaçıp gitmek istiyorum arkama bakmadan. Numarası olsa Survivor kadrosuna katılmak için Acun'u arayacağım. Gelin görün ki ona bile takatim yok. Üzerimde 'köşk'te tek başına bir Abdullah Gül kararsızlığı! Bir tek ben olsam iyi, kimse bir adım atmak istemiyor. Godot'yu Beklerken oyununun son sahnesine sıkışıp kalmış gibiyiz.

'Estragon: "Evet, hadi gidelim..." diyor.
Biz 'kımıldamıyoruz.'

Yine de hafta sonu 300.000 Fenerbahçeli, Galatasaraylı ve Beşiktaşlı durmadı, 'adalet' için yürüdü. 'Bu memlekette hukuk yok' diye bağırdılar. Bugün statlarda sokaklara Gezi olaylarında öldürülen Ali İsmail Korkmaz'ın adının avaz avaz bağırılması rastlantı değil. Hukuktan umudunu kesen kitlelerin imdat düdüğü! Bugün hâlâ 'Kabataş'ta bacılarımızı dövdüler' yalanına bahaneler bulmaya çabalayan hükümetin peşinde Gezi olaylarında öldürülen Ali İsmail Korkma'ın hayaleti dolaşıyor. Sloganlar başlayınca Digitürk ya sesi kısıyor ya da susan spikeri makineli tüfek gibi konuşmaya başlıyor. Söyleyin bana hangi sesi kısarak, hangi karatmayı uygulayarak, hangi göz korkutmayla hangi TİB'le, hangi RTÜK'le, hangi torba yasayla susturabilirler binlerce insanın bu hukuksuzluğa isyan çığlığını?
Susturamazlar. Sustaramayacaklar.

Sen de susma söyle Halil Sezai...
"Nerden bulur bu insanlar
Ben mutsuzken, gülünecek şeyleri."

Hafta sonu yurtdışında yaşayan bir yatırımcı ile buluştum. Laf döndü dolaştı TÜSİAD Başkanı'nın "Böyle giderse bu ülkeye yabancı yatırımcı gelmez" sözlerine geldi. İnşaat işlerinde büyük bir fonu yöneten arkadaşım Türkiye pazarını terk ettiklerini söyleyince merakla 'Ekonomik kriz yüzünden mi?' diye sordum. "Hayır, bu memleketteki hukuk düzeninden dolayı çıktık" dedi. Bu sefer şaşırma sırası bendeydi. "Eğer siz mahkemelere güvenmiyorsanız ve hukukun kişilere göre her an değişebileceğini biliyorsanız dünyanın en sağlam anlaşmasını yapsanız ne olur yapmasanız ne olur" diye ekledi.

AK Parti iktidarında ihale ve imar kanunları 160 kez değişmiş. Yahu yüz altmış kez değişen bir hukukun nesine güveneceksiniz?

Neden ve nasıl değiştiğini telefon tapelerinde dinliyoruz hep beraber. Böyle bir ortamda siz iş yapar mısınız? Pardon 100 milyon borç vermeden hangi ihaleyi alacaksınız!

Radyoda Halil Sezai çalıyor mır mır:

"Tuhaflık bende biliyorum.
Bir neden arıyorum unutmak için her şeyi
Unutmak için kendimi..."

"Bu kadar kötü giyinen bir insan bu kadar güzel bir şarkıyı nasıl yapabilir?" diye düşünüyorum. Arabanın camından dışarı baktığımda erkenden gelen bir ilkbahar var, oysa biz gitmeyecekmiş gibi bir sonbaharı yaşıyoruz. Geçen gün buluştuğum ünlü bir işadamına ne zamandır merak ettiğim bir soruyu sordum: "Bir arkadaşınıza 100 milyon dolar borç verir misiniz? Suratıma bakıp güldü. "Sence verir miyim?" dedi. Kaşlarımı havaya kaldırıp başımı sağa sola salladım.

Bu sefer gülme sırası bende... İyi ama bir işadamı bir arkadaşına 100 milyon dolar verdiğini ve buna inanmamızı bekleyebiliyor. Yalan hiçbir zaman bu kadar meşruluk kazanmamıştı bu topraklarda. Hukuk hiçbir zaman böylesine rafa kaldırılmamıştı. Bunları söyleyip yazınca sahibini bilmediğimiz gazetelerden düne kadar ne iş yaptığını bilmediğimiz tetikçileri küfrediyor boyuna…

İtibarsızlaştırma çetelerinin küçük köpekleri gölgesini gördükleri sahiplerine yaltaklanmak için havlama yarışında. Alçak insanlar asla onlar kadar alçalmayacağınızı bilmenin güvencesi ile çıtayı düşürdükçe düşürüyorlar. Seda Sayan’dan ödünç alıp ‘Bu dağlar ne rüzgârlar gördü!’ diyesi geliyor insanın. Sonra kötü bir fikir olduğunu düşünüp vazgeçiyorsunuz...

Halil Sezai bunları bilmeden söylüyor:

“İki kelime yetiyor seni seven kalbi kırmaya
Sonra roman yazsan ne fayda
İki adımda geçiyorsun yalnızlık denen tarafa
Sonra dağlar açsan ne fayda...”

Nereden buluyorsunuz bu çerçeveletip duvara açılacak sözleri kuzum! Nereden aklınıza geliyor böylesine sıradan aşk şarkıları.

“Şarkının arka planında klarneti acaba Hüsnü Şenlendirici mi çalıyor?” diye
düşünüyorum…

Dışarıda ısıtmayan bir kış güneşi. Hava pırıl pırıl!
Cevapla

“Güncel Haberler” sayfasına dön