Değerli arkadaşlar sitemizi ziyaret ettiğiniz için çok teşekkür ederiz. Forumu güncel tutmaya ve olabildiğince ilgilenmeye çalışıyoruz. Sitemize girince üye olup ilgilendiğiniz manga konularına mesaj atarsanız seviniriz.

Ölülerin Bekçisi 4. Kısım Kurdun Çağrısı

Müzik, yazı, fotoğraf, resim, sinema, televizyon, opera vb ilgilendiğiniz sanat dalları hakkında yazabileceğiniz yer.
Kullanıcı avatarı
Dr.M
Kalemşor
Kalemşor
Mesajlar: 2524
Kayıt: 22 Kas 2011 21:26
Cinsiyet: Erkek
Favori Manga: One Piece, Veritas, Gamaran, Hollyland,Liar Game,Bakuman, One Punch Man, Berserk, Toriko, Tower of God, City of the Darkness, Noblesse,
Favori Anime: Naruto, Bleach,Death Note, Hellsing, Samurai X, Hunter X Hunter, FullMetal Alchemist Brotherhood
Konum: Zonguldak

Bölüm 15: İhanet, Sadakat ve Merhamet


“Darkon’un ve Üstad’ın planını anlat bana.” dedi Legistas hemen önünde yürümekte olan Brave Falcon’a doğru.

Eski Tünellerin içerisinde yürürken, Brave Falcon uzun siğerlikli siyah şapkasına dokundu. Kara gözlerini örten gri iridium özüleri yanaklarının kenarına doğru dağılmıştı. Yine de bakışlarında öfke ışıltıları hissedilebiliyordu.

“Planlarının bir kısmında başarılı oldular, amaç sizi birbirinizden ayırmaktı. Tabi bunları rastgele yapmayacaklardı, hep eski husumetlerinizin olduğu kişilerle bire bir bırakmaktı. Sizin Aİkroth ile olan münasebetinizden tutun. Choros ile Arturo, Kedfith ile Briseis, Toran ile Sweinstein gibi birbirlerine geçmişten husumet olan kişileri körükleyerek birbirleriyle savaştırıp son darbeyi ben ve ekibimin vurması üzerine planlanmıştı.”

“ Birbirimize düşeceğimizi nereden biliyordu?” dedi Legistas alayla Falcon’a bakarken.

“Size güveniyordu.” dedi Falcon sadece, “ Buraya Kedfith ve Justisar ekibinin işini bitirmeye geldiğinizi düşünüyordu?”

Legistas cevap vermedi, Falcon ise biraz daha ilerleyip koridorun sağına doğru saptı. Legistas arkasında yerçekimsiz bir şekilde süzülen İlya ile onu takip etti. Bir sürü Drake’nin havaya doğru ateşlenmek üzere hazırlanmış bobinden bir bombayı sürekli doldurduklarını fark etti. O anda Falcon birinin sırtına kılıcını sapladı diğeri döndüğünde, metal olan eliyle ötekisinin de kafasını ezdi. Kılıcının bir hareketiyle Bomba mekanizmasını ek yerlerinden ayıran Falcon’a Legistas ciddiyetle baktı.

“Elektromanyetik bombalar demek.” dedi Legistas, merakla etrafa kısa bir göz gezdirirken. “ Bir tanesini yok etmen işe yarayacak mı?”

“Hepsi belli aralıklarla dizilmiş belli sırayla atılan bombalar.” dedi Falcon “ Bir tanesi bozulduğu an diğerleri de işlevsiz kalacaktır.”

“Darkon çoğu planını anlattığına göre size fazla güvenmiş.”

“O güvenmedi.” dedi Falcon ciddi bir şekilde odadan dışarıya doğru çıkarken “ Üstad bizi gönderdi o da bize güvenmek zorunda kaldı. Şimdi anlıyorum ki, Üstad’da bize değil zaaflarımıza güvenmiş. Sen beni durdurmak yerine beni öldürmeye kalksaydın, bu planları asla öğrenemeyecektin. Senin üzerinde patlayacak bir bomba olacaktım sadece. O şerefsiz herif bizi ölüme gönderdi, bunu elbet biliyorduk yine de herşey Maria içindi bir ihtimal geri dönebileceğini bilseydim ama o da yalandan ibaretmiş.”

Legistas, yan gözle İlya’nın bedenine doğru baktı, ardından acı içerisinde Falcon’a doğru baktı, adamın iridium dolu gözlerinden yaşlar süzülüyordu.

“Ben bu uğurda çok kötü şeyler yaptım.” dedi Falcon acı bir fısıltıyla “ En yakın dostumu ölüme terk ettim, kendi ülkemi yok ettim. Ben…”

“Yalan umutların nasıl düş kırıklığı yarattığını iyi biilirim. Bu uğurda neler yapılacağını da.” dedi Legistas, hızlı bir adımda Falcon’un yanına geldi, onun sertçe omzunu tuttu. “ Sana dostunu geri veremem ama ülkeni verebilirim Brave. Kaybettiklerimiz anısına o ülkeyi sen refah seviyesinin üstüne çıkaracaksın. Çıkaracaksın ki Maria’lar ölmeyecek, ölmeyecek ki onun intikamı için kimse senin ülkeni yok etmeye kalkmayacak.”

Falcon bir an Legistas’a doğru baktı, Legistas’ın yüzünden öfkeden başka bir şey okunmuyordu.

“Benim kıtam Justisar’a benzemez Brave. Ben savaşlara izin vermem, tanrıların halkları diye bir kavram benim kıtamda yoktur. Halklar tek bir tanrıya hizmet eder ve bu hizmeti bilim ile yaparlar. Kim Lidertiar’ın selameti üzerine çalışır, en iyi şekilde ödülünü alır. Bu çağ dışı toprakların, savaşmaktan emeklemeden öteye geçememiş halkların anlayacağı bir şey değil ama bunu öğrenecekler sende göreceksin Brave, Ben hepsini öldürdükten sonra sen de göreceksin.”

Falcon duraksadı. Legistas’ın öfkesi yoğunlukla hissediliyordu, “Göreceksin…” dedi sadece, ardından odadan hızlıca çıktı. Falcon şapkasını gözlerinin önüne çekti, gözlerindeki acıyla o da hızlıca oddadan çıktı.

Drakeler, etrafta yoktu. Çoğu dışarıda ya da görev alanlarındalardı belli ki. Falcon hızlı bir şekilde ilerlerken ışınlanma odasına doğru götürdü Legistas’ı. Legistas etraftaki eski Shiliak rünlerine bakarken kaşlarını çattı.

“Kenedias, Mühürleri.” dedi Legistas, “ Bunlar rün yolları, Nephilium Ouderbaque’ın keşfettiği, ve kule ulaşımlarını sağladığı bir oluşum.”

“Bilmiyorum ama bölgeler arası ani gidiş ve gelişler için bunu kullanıyorlardı.” dedi Falcon, “ Bu geçit bizi Üstad ile Darkon’a ulaştıracak.”

Legistas hızlı bir şekilde yanında Ilya ile birlikte Rün ‘ün içersine girdi. Falcon’ da onu izledikten sonra eliyle rün’ü çalıştıracak bir büyü yaptı, mavi bir ışıltıyla üçü birlikte ışınlandı. Vardıkları yer aynı ışınlanma odası gibiydi. Legistas el işaretiyle Falcon’u susturdu ve Ilya’yı ona bıraktı. Ardından bastonunu hafifçe yere vurduktan sonra etraflarında bir güç alanı oluşturdu.

Falcon üzerlerinde belli belirsiz titreşen güç alanına bakarken Legistas yana doğru kıvrılan yoldan ilerlediğinde önlerinde büyük bir açıklık gördü. Simetrik altıgen bir odadaydılar, yerin altı yüz metre altındaki bu gizli oda, belli ki antik çağlardan bugüne kadar gelmişti. Odanın ortasında iç içe geçmiş birçok halkanın orta kısmında bir kişinin oturabileceği bir alan vardı. Kenarları ince çizgiler ile çeşitli kadim rünler kazılmış bu odanın öbür ucunda gözlem boruları vardı. Gizli haberlerin özel borularla ulaştığı bu sistem, eski Shiliak’ın kurucusunun üzerinde çalıştığını gösteren iç içe geçmiş üç halka simgeleriyle donatılmıştı. Odanın duvarlarında, gözlem büyüleriyle yansıyan görüntüler vardı.

Legistas hızlıca görüntülere göz attığında, Arturo’nun nerdeyse gözle takip edilmesi zor olan savaşını fark etti. Karşısındaki Slembrio Şövalyesi büyük bir heybetle Arturo’nun önünde kocaman kılıcıyla dikilmişti.

“Kiligon De Scengun…” diye mırıldandı şaşkınlıkla

İlk kıvılcım hayata dönenlerle oluşacak.

De Vion, Trem şimdi de Kiligon De Scengun. Gerçi Arturo’nun böyle bir şey yapacağını düşünmüştü, en nihayetinde sırtından vurduğu ustasını belli ki yüzyüze yenmek istiyordu. Ne uğruna olduğunu bilse de bu aptallığa bir an çok öfkelendi o yüzden diğer ekranlara bakmaktansa hızlıca odaya göz gezdirdi.

Oda da sadece bir kişi vardı. Kukuletalı bir yüz, Legistas sakince adımını attıktan sonra Falcon’un arkasını kolladığını fark etti. Yüzünde ince bir gülümseme belirdi.

“Oyun oynayacak vakit yok Valerion!” dedi Legistas sert bir sesle ardından hızlı bir el hareketiyle o şekli yanına doğru çekti. Kukuletalı bir figürü gırlağından yakaladığında yakaladığı bedenin kukuletası açıldı. Ve Kukulatasının arasından sarı saçları döküldü, derin bir nefesla ah etti. Kızıl gözleri sonuna kadar kısılmıştı.

Legistas şaşkınlıkla kadını bıraktı. “ Clemete, burada ne işin var?”

“Yardım et Legistas.” dedi Clemente acı acı, gözlerinde yaşlarla “ Bu deliliği durdurun artık.”

Legistas şaşırarak etrafa baktığında gölgeler arasından birinin hareket ettiğini gördü. Hamle yapmadan önce gölgeli şekil aydınlığa doğru çıktığında, Aikroth’un ikinci ilkdoğanı Şaman Han yorgun bir edayla belirdi, ama gözleri mor auraya bulanmış ve cam gibiydi.

“Peki, ona kim yardım edecek.” dedi Şaman Han’dan çıkan ses

Legistas bu sesi duyduğunda olduğu yerde dondu kaldı, zorlukla yutkunduğunda, karşısındaki Şaman Han’nın yüzünde ona uymayan bir gülümseme belirmişti. Legistas kısa bir an toparlanıp elini kaldırdığında, Şaman Han mor bir ışıltıyla kayboldu. Hemen Legistas’ın önünde belirdi.

“Zahmet etme, Legistas.” dedi Şaman Hanın farklı sesi, üzerinde yükselirken, “Hala siyahlar mı giyiyorsun.”

“S-SEN!” dedi Legistas birkaç adım geriye çekilerek. “ Bu imkansız. Valerion! Bu oyunlarına karnım tok artık!”

“Vicerion son oyununu oynadı. Artık oyun oynayacak durumda değil.” dedi Antonio De Le Vaq, kendinden emin bir sesle, “Benim evlat, benim.”

“Ölümden dönüş diye bir şey yok!” diye kükredi Legistas, kendinden emindi. “ Kimsin sen?”

“Nasıl yaptın evlat?” dedi Antonio De Le Vaq, sesi bir an tehlikeli bir yumuşaklığa bürünmüştü. “ Yaşayıp büyüdüğün sokakları, geçmişin onca anısını, milyonlarca masum canı nasıl katlettin?”

“Hayır!” dedi Legistas elini bir an kafasına götürerek derin derin nefes almaya başladı. “ Olamaz.”

Karşılaştığınız kişilerin suretlerine dikkat edin Efendi Legistas

Legistas’ın gözleri şaşkınlıkla açıldı, Mahabaratha, onu uyarmıştı. Bir sürü hayata dönen kişi vardı ama onların ırkları bu avantajı sağlıyordu, bir nevi onların hayata dönmesi şaşırtıcı olan değildi. Şaşırtıcı olan tam karşısındaydı, kendi bedeninde olmasa dahi bir şekilde hayata dönmüş olan ustası, patronu Antonio De Le Vaq’…

“Patron.” Dedi Legistas titrek bir sesle

Şaman Han bir an duraksadı ardından gözleri hafifçe buğulandı, ardından o gözleri mor bir alev topuna dönüştü, Bir an üzgünken birbenbire öfkeyle kuşanmış acımasızlıkla sertleşmişti. “Hakimiyetin burada sona eriyor Legistas.”

Legistas derin bir nefes alarak sakinleşti. Başını yukarıya doğru kaldırdı lakin gözlerini De Le Vaq’tan kaçırıyordu. “Hayır, eski günler bitti Patron.”

“Kaçırma gözlerini o zaman.” dedi De Le Vaq sertçe “ Gözümün içine bak, cesur ol!”

Legistas’ın bakışları sertleşti, “Senden korktuğumu mu sanıyorsun?”

“Titreme o zaman karşımda, adam gibi dur!”

Legistas dikilmiş bir halde De Le Vaq’a doğru birkaç adım attı. Siyah gözleri Mor auralı gözlere kenetlenmişti. “ Ben senden hiçbir zaman korkmadım Patron. Sana saygı duydum, Sana hayret ettim, sana hayran oldum, ama hiç korkmadım. Gözlerimi kaçırmam korkumdan değil.”

De Le Vaq’ın bakışları bir an değişti “Legistas…”

“Beni durduracak bir gücün yok Patron.” dedi Legistas, bakışları tekrar uzaklardaydı. “ Bir zamanlar güçlüydün, herkesten daha zeki ve daha acımasızdın ama artık eski günler bitti. Boş kabuk gibi güçsüz bir bedende, ruhunla hayata zar zor tutunuyorsun.”

De Le Vaq’ın yüzünde geniş bir sırıtma oluştu, tehlikeli bir gülüştü bu Legistas bu gülüşü çok iyi tanıyordu. De Le Vaq avını yok etmeden önce kurbanlarına öyle bakardı. Legistas’ın sırtından soğuk terler döküldü. Gözleri etrafı taradı kısa bir an, kenarda çökmüş olan Clemente dışında etrafta kimse gözükmüyordu zira o da hareket edemiyor gibiydi. De Le Vaq’ın elinde Ruhtan mor auralı bir hançer belirdi. Legistas gardını aldığı anda hançeri hızlı bir hareketle fırlattı ama Legistas’a değil. Clemente’ye doğru, hançer Legistas ir şey yapamadan Clemente’nin gırtlağına saplandı. Kadın zorlukla nefes alarak olduğu yerde devrildiğinde Legistas’ın kaşları çatıldı.

“Ne bu şimdi?” dedi Legistas, ters ters,

“Yıllar önce, bir hata yapmıştım.” dedi De Le Vaq, kolunda olmayan manşetlere dokunur gibi eli bileğine doğru gitti. “ Zira sana hep söylediğim gibi büyürken bıraktığım küçük şeylerin benden daha fazla büyümesine izin veremezdim. Lakin ne yazık ki büyümüş, beni öldürdüğünüz gece son sözümün ne olduğunu hatırlıyor musun?”

“Hatırlıyorum.” dedi Legistas’ın yüzü kararmıştı.

“Aferim.” dedi De Le Vaq, ciddi bir sesle “ Aferim Legistas, ne kadar zalimce, ne kadar haince de olsa ben yapılan işi takdir ederim. Büyük bir işler başarmışsın. Bütün kıtaların yıkımının yanında Lich’İ de öldürmüşsün. Yanına aldığın ekip, sana sadık güçlü bir ekip. Diğerlerinin elinden kıtalarını ele geçirme planında muazzam, nerdeyse minumum kayıpla birçok kazanım elde etmişsin. Keşke bu yeteneğini sana emanet ettiğim Hiandar’ı yok etmek yerine onu yüceliğe taşımak için kullansaydın.”

“Patron…”

“Sana bir kişinin bu kadar hissi ve bu kadar hırslı olması tehlikelidir demiştim hatırladın mı? Hırs zeka ile güçlenir sen ise körleşmş olan duygularını tek bir yere bağdaştırmışsın, bu sana güç veriyor ama bu sonsuza kadar sürmeyecek.”

“Her gece kafamda yankılanan bu sözleri nasıl unutabilirim ki.” dedi Legistas, ciddi bir sesle “Bin yıllar boyunca kafamda, hep sen ve senin öğütlerin vardı. O yüzden, ben doğru olanı yaptım Patron, bu hissi bir karar değildi. Bir gün Kara Kral’dan kurtulduk evet ama yerine şimdi arkanda bir yerlerde saklanan uşağı geçti. Köklü bir değişim gerekliydi. O yüzdem hissi davranmadım llya’nın bu yaptıklarıma onay vereceğini mü düşünüyordun?”

“Hissi değilsen, arkandaki beden ne o zaman?” dedi De Le Vaq, bu sözleri duyunca öfkelenmişti, “Hissi davranmamış, Yazık! Bütün bunları o grubunla beraber mantıklı kararlar çerçevesinde yaptın öyle mi? Muadlig’te yapılan katliama ne kadar sinirlendiğimi unuttun mu? O gün neler yaptığımı?

“Unutmadım.” dedi Legistas sesi buz gibi olmuştu.

“Hayır unutmuşşsun.” dedi bakışları Clemente’nin bedenin olduğu bedene baktı. “ Sana hatırlatayım.”

Legistas, De Le Vaq’ın bakışlarını takip ettiğinde, Clemente’nin bedeninin üzerinin siyah bir balçık gibi bir sıvıyla kaplandığını fark etti. Sıvı giderek şişmeye ve büyümeye başlamıştı. Legistas anlam veremezcesine bakarken sıvı giderek büyüdü ve nerdeyse odayı kaplayan dev gibi bir yaratığa dönüştü. Ölümün Gölgesine

Yaratık acı bir çığlıkla kükrerken, Legistas şaşkınlıkla derin bir nefes verdi. Bu seferki cidden imkansızdı. Onu sağanak bir yağmurun altında mezera kendi koymuştu. İnanamazcasına Mor ruh aurası ile alev gibi yanan De Le Vaq’a doğru baktı. De Le Vaq’ın yüzü gaddarlıkla çarpılmıştı. Bu kadarını da yapamazdı, onun ölümüne De Le Vaq’ın ta kendisi sebep olmuştu. Bu yüzden kavga etmişler, De Le Vaq bile hatasını sonradan kabul etmişti. O sırada yaratık acıyla kükredi

“Kurtar beni.” dedi çığlıklar arasında

Legistas bu sesi duyunca acı bir nefes verdi, dudaklarını öfkeyle sıktı. “Misha…” diyebildi sadece

“Kes sesini.” diye bir ses duyuldu. O sırada gölgelerin arasından elinde kısa kılıcıyla görünen tek gözü kısılmış Üstad Valerion ortaya çıktı. Alnında ter damlacıkları birikmişti. Kılıcını kaldırdığında Ölümün gölgesi kükremeyi kesip tehditkar bir biçimde Legistas’In önünde durdu.

De Le Vaq’ın diğer yanında ise Bastique Darkon belirmişti. Elinde yıllar önce De Le Vaq’ın ona verdiğine benzer bir arbalet tutuyordu. Mat gözleri öfkeyle kısılmıştı.

“Biz çaresiz değiliz Legistas.” dedi Darkon sert bir sesle, “Sebepsiz yere kan döküp almak istediğin bu topraklar mezarın olacak.”

“Diyarın en zeki adamlarına karşı koyabileceğini mi sandın.” dedi Üstad Valerion, “ Seni daha önce nasıl bir hayvan gibi kafese tıktıysak, bunu yine yapacağız.”

“Onlarla nasıl işbirliği yapabildin?” dedi Legistas bastonunu sıkı sıkı kavraraken De Le Vaq’a doğru “Nasıl Misha’yı onlar gibi bir silah olarak kullanabildin.”

“Onlar,ne kötülük yapmış olurlarsa olsunlar kendi halklarını katletmediler.” dedi De Le Vaq soğukça, “ Üçümüz birbirimizden oldukça farklı olabiliriz ama üçümüzün tek kırılmaz bir ortak noktası var.”

Legistas, ona doğru öfkeyle bakan üç adama iç sıkıntısıyla bakarken üç adam aynı ağızdan tek bri cümle söyledi.

“HALKIMIZA İHANETİ ASLA AFFETMEYİZ.


****

Naugrimm, insansı bedeninde ağzından dondurucu buharlar çıkararak saldırdı. Ellerinde buzdan kılıçlar belirmişti. Karşısındaki, sarı saçlı mavi gözlü biyonik adam olan Edrin Winlack’ın gözleri mat bir mavi ile parlayıp ayakları sabit bir halde saldırıyı savuşturdu, ardından birer birer birer birer üzerine gelen saldırıları hızıyla savuşturduktan sonra sol yumruğunu sertçe ejdrhanın suratına geçirdi. Naugrimm bir an geriye sendeledikten sonra diğer saldırıyı rahatça karşıladı.

Öte yandan Trem’de ona saldıran iki büyücü ile savaşıyordu. Kadın olana büyücü denemezdi, zira element kullansa da bu kullanımı ruh gücüyle yapan bir Aluak’tı. Trem, ne kadar güçlü saldırı yaparsa yapsın saldırıları bu ikisine bir türlü ulaşmıyordu. Ona doğru mor rünlerle büyü yapan esmer kel büyücü, ona görünüşte hasar vermiyor gibiydi, yine de ön safta ona saldıran kadına bir şey yapamıyordu.

Trem nefes nefese kılıcını savurduğunda, karşısındaki kadın, zarifçe yana kayarak saldırıyı savuşturdu. Arından ayağının bir hareketiyle yerden çıkardığı topraktan bir dikiti Trem’in karnına sapladı. Trem acıyla toprağa sağlam olan koluyla vurunca dikiti parçaladı. Ağzının kenarından kan sızmaya başladı.

Naugrimm zor durumda olan karanlığın evladına bir an baktı. “ Geri çekil Karanlığın evladı.” Diye kükredi geriye doğru sıçrarken, yarı ejderha yarı insan formuna geçip ağzından buz dolu bir rüzgar üfledi.

Edrin Winlack geriye doğru sıçrarken, Element kullanan kadın, yerden topraktan bir duvar yükseltti, büyücü ile Edrin son kalan Aluaklardan olan Talia Le Bach’ın yaptığı duvarın arkasına saklandılar. Duvar buza dönüp çatlasa da ayakta kalırken Edrin sertçe diğerlerine baktı.

“Hala yaralı olanı etkisiz hale getiremediniz mi?”

“ Öyle bir yaratığı öldürmeden etkisiz hale getirmek zor.” dedi Raadi Weskil, Mahabaratha’nın havarisi olarak bilinen esmer büyücü kader değiştiren lakabı ile tanınıyordu.

“Yer değiştiriyoruz.” dedi Edrin Winlack, Sweinstein’ın havarisi olarak bilinen biyonik adam, Talia’ya baktı. “Ejderhayı tutabilir misin?”

“Denerim.” dedi Talia ciddi bir konsantrasyonla önündeki duvarı parçalayrak parçaları ejderhanın üzerine yollamaya başlarken. “ Siz diğerini indirin.”

Trem geriye doğru çekilirken elindeki kan izlerine baktı. Bu kadar yaralanmışken Ölümün Gölgesine dönüşmek en mantıklısıydı. Lakin gücü kalmamıştı, dönüşürse Ölümün Gölgesi halini kontrol edebileceğinden emin değildi. Yine de burada yenilecek değildi, elindeki karanlığın kılıcını hızlı bir haraketle ters çevirdi, Kendine saplayacakken elinden kılıcı bir anlığına kayboldu.

Şaşkınlıkla eline bakarken. Karşıdaki büyücünün bir şeyler fısıldadığını duydu. Mor mühür üzerinde belirmişti. Öfkeyle küfrederken, karşısında hızla beliren Edrin’i çok geç fark etti. Yumruğunu kaldıran boksör’ün mavi gözleri metalik bir biçimde parladı.

“ Sinir Yumruğu.” dedi duygusuz bir şekilde.

Edrin’in birden bire elektriklenen yumruğu Trem’in sol çene kemiğinin birleştiği yerde patladı. Trem’in gözlerinde şimşekler çakarken, bilinçli ama hareketsiz bir halde olduğu yere devrildi. Acı içerisinde vücudu seğiriyor nerdeyse hiç hareket edemiyordu.

O sırade sert bir kuyruk darbesi Talia’yı uzaklara doğru savurdu. Naugrimm öfkeyle Trem’i yenmiş olan iki adama doğru çevirdi başını. Ejderha başı ve buz mavisi gözleri onlara doğru dönüktü. “Siz yok edicilerin uşakları, karşımızda birkaç dakika durabiliyorsunuz diye kendinizi bir şey mi sandınız.”

Naugrimm ağzını açtığında ağzından fırlayran jilet gibi keskin buz rüzgarları iki adamın üzerlerinde doğru geldiğinde, Büyücü kendinden beklenmeyecek bir çeviklikle kenara çekilerek, saldırıları savuştururken. Edrin öne doğru eğlipğ hılzı ayak hareketleriyle, Naugrimm ile arasındaki mesafeyi hızla kapattı. Ardından sertçe yumruğunu ejderhanın suratına geçirdi. Ejderha’nın kafası havaya kalktıktan sonra kuyruğu sertçe Edrin’in üzerine geldi, Edrin saldırıyı son anda savuştururken. Raadi Weskil ahşap budaklı asasını kaldırdı. Ejderha doğrulup ona doğru saldırdığı an bastığı yer olduğu gibi aşağıya doğru çöktü. Naugrimm kanatlarını açarak ejderhaya doğru dönüşüp havalandığında bir an duraksadı mavi gözleri şaşkınlıkla açıldı.

O anda hızlı bir şekilde ondan da büyük gümüş bir Ejdraha onu yakalayıp olduğu gibi Prolin Dağının tepesine gömdü. Naugrimm hızlı bir savruluşla büyük ejderhadan kurtulduğu an buz gibi gözleri öfkeyle kısıldı.

“Glaroth…”

Naugrimm’den bile büyük olan Ejderha’nın kahkahası bütün vadiyi doldurdu, öyleki bu sesten etkilenen kar yığınları, etraftaki dağlardan aşağıya doğru yuvarlanmaya başladı. “ Ne kadar da zayıfsın Naugrimm, basit denek hayvanlarını dahi öldüremiyorsun.”

O sırada üzerlerine gelen çığdan kaçmaya çalışan Edrin, ayaklarını dümdüz hale getirip uzattı, Karın içerisine gömülmeye başlayan Weskil’i tutup omzuna atan Edrin Winlack’ın gözleri mavi mavi parlayarak tepenin aşağısına yuvarlanmış olan Telia’yı seçip hızlı bir biçimde oraya doğru kaymaya başladı.

“Ne yapacağız?” dedi Weskil tepede beliren ejderhalara doğru öfkeyle bakarken.

“Önce Telia’yı kurtaracağız onu kurtaramazsak, ikiniz de ölürsünüz.” dedi hızlı bir bir biçimde yana doğru savrulup Telia’ya doğru ilerlemeye başladı. Weskil ise onlara doğru gelen bir çığ dalgasını büyüsüyle söndürdükten sonra kendi kendine öfkeyle küfretti.

“Bu kadar zaman yaşamana müsaade ettim Naugrimm.” dedi o sırada Naugrim’in tepesinde dikilen Glaroth, “ Artık seçim yapmanın zamanı geldi, seni yaratan babana mı geleceksin yoksa ölümü mü seçeceksin?”

“Yaşayan hiçbir ejderha benim kadar güçlü değil.” dedi Naugrimm kükreyerek, “ Ben ilkdoğan ejderim, adımı kendim verdim ne birinin adına yaşadım ne de birinin adına savaştım. Sen Glaroth sen bir Yok Ediciden başka bir şey değilsin, son nefesim olsa bile seninle savaşacağım.”

“Öyle olsun.” dedi Glaroth, kükreyerek Naugrimm’e saldırıdı.


*****

Kedfith, belli bir hedefi ve gideceği yön belli olmaksızın yürümeye devam ediyordu. Öfkesi o kadar fazlaydı ki attığı adımlar eriyik bir tabaka haline dönüşüyor, yaydığı sıcaklık, etraftaki volkanları tetikliyordu. Geçtiği yerlerin arkasından volkanlar patlıyor, kül bulutları etrafa yayılıyor havada su tamamen kuruyordu.

Antonio De Le Vaq onu ahmak yerine koymuştu! Bu güne kadar herkese ettiği merhamet ona ihanet olarak dönmüştü. O, Legistas gibi hiçbir zaman gücüyle gösteriş yapmamış, gücünün getirdiği yıkımların farkında olduğu için ona göre hareket etmişti. Şimdi ise Darkon ile, De Le Vaq sırf onu oyalamak için yalandan bir dava uydurup, Briseis’i kendisine saldırtıyorlardı, hukuku kendi alçakça saldırıları için kullanıyorlardı. O Darkon’u da De Le Vaq’ı da, Üstad’ı da ateşler içerisinde kavuracaktı. Yarası bir an sızladı, ama Kedfith umursamadı, daha önce de ruh hasarı almıştı yine de acı çekmeyeli oldukça uzun bir zaman olmuştu.

O sırada yeşil bir ışık önünde parladı, Aikroth hızlı bir biçimde önünde belirdi. O anda acıyla geri çekilip kendini yeşil bir ruh kalkanıyla kuşattı Aikroth’un gelişine pek de şaşırmayan Kedfith etrafa yaydığı gücünü biraz kıstı.

“Seni öldürdü mü?” dedi Aikrtoh’a sadece.

“Evet.” dedi Aikroth, “ Ya sen, Briseis'i öldürdün mü?”

“Hayır.” dedi Kedfith, gaddarlıkla “Kollarını kopardım.”

Aikroth, şokla Kedfith’e doğru baktı. Kızıla dönmüş suratı gaddar bir ifadeyle boyanmıştı. Herkesi ve her şeyi anında yok edecek bir ifadeye bürünen baş tanrısına baktı. Kedfith’in bu korkunç ifadesinden çekinen Aikroth bir an ne yapacağını düşündü. Kendi ruh gücünün büyük bir kısmının kolyeye mühürlendiğini Nenyal’den başka bir tek Kedfith biliyordu. O yüzden Kıtadaki ruhları hissettiğini ondan saklayamazdı. Derin bir iç çekti.

“Choros öldü.” dedi sadece

Kedfith inanmazcasına başını kaldırdı. Acıyla dişlerini sıktı. “Arturo.” dedi öfkeyle,

“Evet, şu an Kiligon De Scengun ile savaşıyor.” dedi Aikroth, olabildiğince sakince söylemeye çalışarak, “ Toran’ da orada. Ayrıca sana söylemem gereken bir şey daha var…”

“De Le Vaq’ın döndüğünü öğrendim evet.” dedi Kedfith, acı bir öfkeyle ardından Aikroth’a doğru döndü. “O değil de Kiligon De Scengun da nereden çıktı, sağ bıraktığımız De Felian’ da yanında mı?”

“Evet.” dedi Aikroth, “Efendi De Scengun’un nereden çıktığını bilmiyorum lakin Toran onları görünce ne yapacak kestiremiyorum.”
“Bunlar hiç hoşuma gitmiyor ama Toran beni görünce ne yapacağını bilecektir. Endişelenme.” dedi Kedfith, ciddi bir sesle “ Ya Legistas senin elinden nasıl kurtuldu?”

“Üstad aslında onu iyi yakaladı.” dedi Aikroth, dikkatli bir sesle “ Lakin araya Kan-Tek Buun girince o da binayı başımıza yıktı. Ardından Üstad ile Darkon’u bulmaya gitti.”

“Kan-Tek Buun demek.” dedi Kedfith, “ Bugün merhamet ettiklerim birer birer karşıma dikiliyorlar, dikilsinler bakalım.”

“Ne yapacağız Kedfith.” dedi Aikroth etrafına bakarken.

“ Nihaş’ın emanetini koruyamadık Aikroth.” dedi Kedfith öfkeyle, “ Arturo’yu öldürüp kesik kafasını babasına göstermezsek, o vakit bizim sözümüzün ne hükmü kalır. O yüzden bizi Arturo’nun yanına götür, Legistas, Üstad ve Darkon ile uğraşsın ona daha sonra geleceğiz.”

“Dövüşe mi karışacaksın?” dedi Aikroth şaşırarak.

“Hayır, karışmayacağım.” dedi Kedfith sadece ardındanda ekledi. “ Nenyal ile irtibata geç, Are’lere ulaşsın ihanet içindeler mi öğrenmek istiyorum. Eğer değillerse çocuk bilekliği takıp, Justisar’da kalan hükümsüzleri avlasınlar. Glaroth’u ise dönünce halledeceğim.”

Aikrtoh kafasını olumlu anlamda salladı, Kedfith’i hiç bu kadar öfkeli görmemişti.


Devam Edecek
ÖLÜLERİN BEKÇİSİ 3. SEZONU OLAN KURDUN SAVAŞI BAŞLIYOR
GÜNCEL 10. BÖLÜM ÇIKTI [/i][/size] OKUMAK İSTEYENLER BURADAN[/size]

YENİ BAŞLAYANLAR! ÖYKÜNÜN İLK SEZONU İÇİN ÖLÜLERİN BEKÇİSİ ÖZGÜR BİR ADAM BAŞLIĞINA

İKİNCİ SEZONU İÇİN ÖLÜLERİN BEKÇİSİ KURDUN DOĞUMUNA BAKABİLİRSİNİZ.
Kullanıcı avatarı
Dr.M
Kalemşor
Kalemşor
Mesajlar: 2524
Kayıt: 22 Kas 2011 21:26
Cinsiyet: Erkek
Favori Manga: One Piece, Veritas, Gamaran, Hollyland,Liar Game,Bakuman, One Punch Man, Berserk, Toriko, Tower of God, City of the Darkness, Noblesse,
Favori Anime: Naruto, Bleach,Death Note, Hellsing, Samurai X, Hunter X Hunter, FullMetal Alchemist Brotherhood
Konum: Zonguldak

Bölüm 16: Özel Bölüm Kısım 1.

Slembrio'nun Gururu


Kiligon De Scengun, kılıcını eline alıp, şöyle bir kaldırdı. Antonio De Le Vaq’ın çok uzun zaman önce Viberium Metalinden yaptığı bu kılıç pnun çok eski bir yoldaşıydı. Parlayan uzun kılıcına bakan De Scengun’un gücünde kırık bir gülümseme belirdi.

“Tam gücünle dövüşmeyeli oldukça uzun zaman oldu değil mi Yoru.” dedi nerdeyse şefkatli bir halde, kılıcına bakarken. Arturo’da uzun çift elli katanasını çekmişti. De Scengun çelik gibi gözlerle silaha baktı, bu onu öldüren silahtı. Kamasura, vakti zamanında eski bir mabette gördüğü bu silah eski Edouma silahlarından biriydi. De Scengun’un gözleri kısıldı, bakışları De Felian’a döndü.

“Arturo’yu iyileştir.” dedi sadece De Felian itiraz için başını kaldırdığında, Baş Liderin bakışları sertleşti. “Bu bir emirdir Silgorn, Liderlik dövüşünün onuruna asla leke sürmem.”

De Felian’ın bakışları bir an kararsa da, kararlı bir ifade ile Arturo’nun yanına gitti. Arturo De Le Vaq toz topraktan ve kandan kirlenmiş atletinin üzerinde bir çok kayış ve bir çok silah geçirmişti. Çeşitli bıçaklar ok uçları belinde sallanan keseler, büyü mühür kınları, ve çift arbalet silahı ilk göze çarpanlar arasındaydı. Ayrıca kolundan dirseğine kadar birçok düğme ile donatılmış iki kolunda da bulunan metal bir kolluk giyiyordu, kollarının dirseğinden üstü çıplaktı ve eski yara izleri bembeyaz bir biçimde parlamaktaydı. De Felian elini iyileştirmek için uzattığında Arturo başı öne doğru eğilmiş bir biçimde itiraz etmeden öylece durdu.

De Felian’ın elinde iyileştirici hare yükselirken. Arturo üzgün bir ifade ile De Felian’a doğru baktı, “Böyle olsun istemezdim Usta De Felian.”

De Felian gören tek gözü çelik bir ışıltıyla Arturo’ya baktı, iyileştirmeye devam ederken, “ Benim tanıdığım çocuk, bütün bunları asla yapmazdı.”

“Evet, yapmazdı.” dedi Arturo üzgün bir sesle…

18 Bin Yıl Önce ,


Slembrio Hududu


Slembon, Dış Avlu

De Felian koltuğunun altında kitapla beklerken, eski bir yük arabasından inen Antonio De Le Vaq’ı yüzünde samimi bir gülümsemeyle karşıladı. Eos Bölge vekilliğinden Senatörlüğe yükselmiş eski dostunu Hian Başkentinin lağımlarından beri tanıyordu. O günden bu güne kadar adım adım kendileriyle birlikte yükselen bu adam olduça zeki ve kurnaz bir adamdı. Bir kişide genelde birisi ya da diğeri bulunurdu, karşısındaki adam hem ikisine sahipti hem de inanılmaz bir karizmayla bunları taşıyordu. Öyle ki Hiandar halkını çok kısa zamanda kendi taraftarı yapmayı başarmıştı. Bu sayede bütün engellemelere rağmen Hiandar konseyinin Senatörü olmuş. Hiandarın yüksek konseyinde güçlü bir koltuk sahibi olmuştu.

Bütün bunlara rağmen Antonio De Le Vaq oldukça öfkeli gözüküyordu. Şakaklarında De Felian’ın daha önce görmediği beyazlar belirmişti, Kıyafeti ona uymayacak kadar sade siyah kumaştandı, lakin De Felian’ın tecrübeli gözleri bunun ipek olduğunu fark etmişti. Senatörün kıyafeti sade olsa da her zaman masaya zaferle vurduğu safir taşlı yüzüğü yine parmağındaydı. Arkasında beliren kahverengi cüppeli birine hızlı bir gel işareti yaptıktan sonra arkasına bakmadan De Felian’a doğru yöneldi.

De Felian’ın gözleri arabadan inen ikinci kişiye doğru takıldı. Kahverengi cüppesinin kukuletasını açtığında, siyah kısa kesilmiş saçları gözünün önüne düşen genç bir delikannlı gördü. De Le Vaq’a benzeyen siyah gözleri meraklı bir edayla Slembrio’nun dış burçlarına bakıyor arkadan seçilen Ak kulenin ışıltılı haresini seçmeye çalışıyordu.

“Slembrio’ya hoş geldin Antonio.” dedi De Felian sıcak bir tebessümle, “ Oğlun görmeyeli epey büyümüş.”

Antonio De Le Vaq, arkasından gelen oğluna hoşnutsuzlukla kısa bir bakış attıktan sonra De Felian’a doğru döndü. “ Konuşalım mı De Felian.”

De Felian’ın kaşları çatıldı yine de çok bozuntuya vermeden, dış avludaki oturma alanlarından birini gösterdi eliyle. “Buyrun gelin.”

Antonio De Le Vaq, seri adımlarla ahşap oturma alanlarından birine geçip otururken oğlu da arkasından onu takip etti. Arturo, babasının yanına oturmak için masaya yöneldiğinde Antonio De Le Vaq sert bir biçimde oğluna baktı.

“Ayakta bekleyeceksin!”

Arturo olduğu yerde donup kaldı, ardından babasının hemen arkasında ayakta beklemeye başladı. De Felian baba ile oğulun arasına girmeyi tercih etmeyip De Le Vaq’ın karşısına oturdu. De Le Vaq ciddi bir sesle konuşmaya başladı.

“ Doğrudan konuya gireceğim Silgorn.” dedi sesinde öfkenin gizli tonları vardı. “ Senden ve Kiligon’dan oğlumu Slembrio’ya almanızı istiyorum.”

De Felian’ın şaşkınlıktan kaşları kalktı. Matlaşıp görmeyen gözünü sanki görecekmiş gibi ovuşturdu. “ Bu da nereden çıktı Antonio, daha yeni senin gönderdiğin Ouqerswank’ı Slembrio’ya kabul ettik.”

“Benimde planım bu değildi.” dedi De Le Vaq, öfkeyle, “ Niyetim onu Shiliak’a sokmaktı, ama o ne yaptı gitti o büyü kulelerinden atıldı. Niye çünkü gidip arkadaşının suçunu üstlendi.”

“Yaptığım yanlış bir şey değildi Baba.” dedi Arturo öfkeyle

“KES SESİNİ!” dedi Antonio De Le Vaq, gözlerinde mor aura öfkeyle parladı bir an ardından De Felian’a doğru bakıp devam etti. “ Madem bu kadar onurlu ve fedakar, onu Slembrio’ya vermenin en doğrusu olduğunu düşündüm lakin siz kabul etmezseniz onu Thengulara, Kan-Tek Buun’a göndereceğim.”

Bunu duyan Arturo’nun gözleri şaşkınlıkla açıldı, Thengular halklara tepeden bakan eski bir ırktı. Antonio De Le Vaq nasıl yaptığı bilinmez bir şekilde onlarla irtibat kurmuş ve onlarla güçlü bir ticaret anlaşması yapmıştı. Meşhur Thengu tüylerinden yapılan, pelerinler kürkler ve mantolar oldukça ilgi görmüş, Ortak Pazar’ın bir numaralı ürünü halne gelmişlerdi. De Felian, Arturo’nun üzüntüsünü anlıyordu. Thengular, Antonio De Le Vaq’ın oğlu bile olsa onu hep hakir görecek ve pis işlerini yaptıracaklardı. Yine de Slembrio olmak öyle kolay bir şey değildi, Test hepsinin en zorlu olanıydı.

“ Slembrio olmanın bazı riskleri var biliyorsun Antonio.” dedi De Felian, ciddi bir sesle, “Oğlunu bu riske mi sokacaksın.”

“ O benim oğlum!” dedi Antonio De Le Vaq sert bir sesle, “ Bu işi de başaramayacaksa, hangi işi başaracak.”

“Şu an öfkenle konuşuyorsun Antonio.” dedi De Felian elindeki kitabı sertçe masanın üzerine koydu. Gören tek gözü kısılmıştı. “ Sakinleş öyle konuşalım.”

Arturo, konuşmayı çok umursamadan, De Felian’ın elindeki kitaba doğru bakması, De Felian’In dikkatini çekti. Belli ki Antonio, çocuğa hep böyle davranıyordu lakin De Felian, Arturo’nun doğduğu günü de oldukça iyi hatırlıyordu. De Le Vaq’ı hiç bu kadar mutlu görmemişti, Nehir kenarındaki yüksek direkler üstüne kurulmuş o küçük evde şimdi kocaman delikanlı olmuş bu çocuğu kucağına almıştı. Kiligon ile birlikte tesadüfen geçerken uğrarlarken rastlamışlardı böyle bir süprize. O zamandan bu zamana çok şey değişmişti lakin Antonio’nun çocuğa neden böyle davrandığını anlamıyordu.

De Le Vaq, öfkeyle eliyle sakalını kaşırken, Arturo söze karıştı. “ O kitap, Craslen’in “Büyü Noktalarının Gizliliği” adlı çalışma fasiküllerinin oluşturulduğu bir kitap değil mi?”

De Felian, tek kaşını kaldırdı. “ Evet.”

“ Büyüsel doktrin üzerine yapılan önemli bir çalışma özellikle, Slembrioların büyü kesme saldırıları için önlem niyetinde lakin bence gizlilikten ziyade büyü noktalarını arttırmak büyü kesme saldırılarının etkisiz hale getirmenin en doğru yolu.”

De Le Vaq öfkeyle oğluna döndüğünde, De Felian onun kolunu tutarak onu susturdu. “ Nasıl böyle bir kanıya vardın?”

“Çünkü büyü noktaları gizli olsa bile, zamanında o büyüye karşı saldırıya uğramış kişiler ilgili büyü noktalarını bileceklerdir.” dedi Arturo hevesli bir biçimde anlatmaya devam ederken. “ O yüzden büyü noktaları arttırılırsa, eski noktalar kesilse bile diğer büyü noktalar ilgili büyüyü sabit tutacaklardır.”

“Peki, büyü noktalarını nasıl arttırabilirler?”

“Büyüyü çift katmanlı yaparak.” dedi Arturo elinde küçük bir alev topu oluşturdu önce, ardından bir büyü daha yaptı ama alev topunda bir değişme olmadı. “Büyünün içerisine büyüyü yedirerek, büyü noktaları arttırlabiliyor. Bunu arkadaşımla birlikte keşfetmiştik.”

“Başlatma arkadaşından.” dedi Antonio öfkeyle ardından De Felian’a doğru döndü. “ Ne diyorsun Silgorn, Arturo’yu alıyor musunuz almıyor musunuz?”

De Felian bir an düşündü, bu çocuktan iyi bir okuyucu olabilirdi. Quanirian’ı kaybettiklerinden beridir, Shiliak’ın içerisinden ne yaptığına dair belli başlı bilgiler alabiliyorlardı. Hem Antonio ciddiydi, o kadar sinirlenmişti ki çocuğu Thenguların eline bırakacaktı. İç çekip elini kiyaba doğru vurdu.

“ Riskleri kabul ediyorsan, Arturo’yu alıyorum.”

“Kabul ediyorum.” dedi Antonio De Le Vaq, hızlıca ayağa kalkarken. “ Kiligon’a selamlarımı ilet, yakında onunla resmi bir görüşme yapacağız.”

De Felian tamam anlamında kafasını salladıktan sonra Arturo onun yanına gelirken Antonio De Le Vaq çocuğun kolunu tuttu. De Felian adamın gözlerinde ufak bir yumuşama gördü ama bu yumuşama kısa bir an sonra kayboldu.

“ En iyisi olacaksın.” dedi De Le Vaq, buz gibi bir sesle “ Beni bir daha hayal kırıklığına uğratma.”

“Peki Baba.” dedi Arturo üzgün bir sesle babasına baktı. De Le Vaq onun kolunu bıraktıktan sonra, De Felian’ın elini hızlıca sıktıktan sonra, eski yük arabasına hızlıca çıkıp, kafasına kukuletasını çekip sürmeye başladı. Araba Slembrio’nun düzlüklerinde kaybolurken, Arturo uzaklaşan arabaya doğru dalgın dalgın hiçbir şey söylemeden baktı. De Felian, çocuğun gözlerinden yaş süzüldüğünü fark ettiğinde hızlıca onun koluna girdi. Yanık yüzünde tuhaf duran gülümselerinden birini takındı.

“Yeni yuvana hoş geldin evlat.” dedi gür bir sesle. “ Slembrio artık evin.”


Günümüz

“Evet yapmazdı…” dedi Arturo, tekrardan onu iyileştiren Silgorn De Felian’a “ Çünkü onu siz, hepiniz bu hale getirdiniz.”

“Biz mi getirdik.” dedi De Felian öfkeyle, iyileştirmesi bitmiş elini Arturo’dan çekmişti. “ Sen, sana sen kucak açan yuvana ihanet ettin Arturo!”

Arturo cevap vermeden, Kiligon De Scengun’un gür sesi duyuldu. “ Artık sözcüklerin bir faydası yok Silgorn. İhanetin tek bir bedeli var o da…”

“Ölüm.” diye tamamladı Arturo, gözlerinde kızıl ışıltılar parlarken. “ Geriye çekilin Usta De Felian, yaralanmanızı istemiyorum.”

De Felian bir şey demeden hızlı bir sıçrayışlar geriye doğru çekildi. De Vion ile Toran miğferlerini çıkarmış bir şekilde birazdan dövüşmeye başlayacak iki Slembrio şövalyesini izliyorlardı. Hayatta kalan altı Slembrio Şövalyesinin hepsi oradaydı. Arturo tarafından daha birkaç dakika önce öldürülen yedinci Slembrio şövalyesi Swennon kanlar içerisinde yatmaktaydı. Sweinstein’da bilinçsiz bir halde bir köşeye yığılmıştı. De Felian, dövüşü bekleyen iki öğrencisinin yanına geldiğinde Kiligon De Scengun’un gözlerinde hare parladı.

“Slembro’nun Ulu Kaplanı.”

Slembrionun Baş Liderinin üzerinde altın bir hare parladıktan sonra hızla saldırıya doğru geçti. Arturo ise hızlı bir biçimde karşılık vermek için saldırdığında kılıçlar havada çarpıştı. Küçük bir şok dalgası, etrafa yayılırken. Arturo yana kayarak bir elini kılıcından çekti, kılıcını serbest bir şekilde aşağıya doğru düşürürken sol eliyle çektiği elektirikli Arbaletini ateşledi.

De Scengun yarım adım yana kayarak, elektirikli arbalet okunu savuşturduktan, kılıcını yukarıdan aşağıya yay çizerek savurdu, kılıcı toprağa saplanıp toprağı paramparça ederek yeri salladığında, Arturo geriye doğru savurldu. Lakin De Scengun amansızdı, iki eliyle kılıcını sertçe tuttuktan sonra pazıları şişti, zırhının üzerinde ince çizikler belirdi.

“Souta De Scengun.” diye kükredi

Arturo’nun gözleri telaşla açıldı. “ Ruh Aktarımı.” dedi can havliyle.

De Scengun’un kılıcını ona doğru savrulurken, hızlı bir biçimde arkasına doğru geçti. Elindeki katanasını De Scengun’a doğru savuracakken bir an duraksadı. O sırada De Scengun olduğu yerde hızlı bir biçimde dönerek Arturo’nun eliyle suratını tutttuğu gibi ileriye doğru fırlattı.

Arturo geriye doğru düşerken eliyle tutunarak geriye doğru kaydığında De Scengun öfkeyle konuştu. “Sen benimle alay mı ediyorsun Arturo.” dedi öfkeyle kılıcını bir bilek hareketiyle çift taraflı kılıca doğru dönüştürürken kılıcını belindeki zincire bağladı. “ Arkamdan vurmak istiyorsan vur, daha önce vururken tereddüt etmiş gibi davranma bana!”

Arturo eliyle çıkmış çenesini yerine oturturken ağzının kenarındaki kanı sildi. Bakışlarındaki keskinlik artmıştı. De Scengun elindeki kılıcı hızlı bir biçimde fırlatırken, Arturo hızla hareket etti, De Scengun’un kılıcı bir pervane gibi Arturo’ya ilerleken Arturo hızlı bir haraketle onu savuşturup kemerindenince bıçaklı bir hançer çıkardı. Havada takla atarken hançeri zincire doğru fırlattı. Hançer zincirin arasına girerek zinciri yere çivilediği anda kabzasındaki mekanizma zinciri sıkıştırdı. De Scengun bir an tek eliyle zinciri çekip gelmediğini görünce iki eliyle birlikte asıldı. Zincir zorlansada hançeri en nihayetinde kopardığında, Arturo De Scengun’un önünde belirmişti. Kılıcını çift elliyle savurmadan önce Slembrio haresi üzerinde parladı, kılıcın üzerinde kızıl bir ruh aurası oluştu.

“Oura Subara DE SCENGUN!!”

Arturonun savurduğu kılıç, De Scengunun göğsünüde çapraz bir kesik açtı. Baş Lider, acıyla dişlerini sıkarak bir adım geriye gittiğinde, eliyle kılıcını çekti, Arturo hızlıydı lakin De Scengun’un kılıcınından kaçamadı, kılıç Arturo’nun omzunun üzerinde bir kesik attığında, De Scengun ağzından gelen kana baktı, şaşırmıştı.

“Kendini geliştirmişsin.”

“Antrenman yapacak çok zamanım oldu.”

De Scengun’un buna cevabı haresini arttırmak oldu. Sırtında kanatlar beliren Slembrio’nun baş Liderinin kafasının üzerinde hareler belirmişti. Arturo’nun buna cevabı hızla geriye çekilerek haresini arttırmak oldu havadayken elini göğsüne doğru götürüp fısıldadı.

“Slembrionun Ulu Panteri.”

Arturo’nun üzerinde Slembriodan bir zırh oluşurken, De Scengun hızlı bir biçimde, kılıcını büyütlüp kükreyerek havada yay çizerek savurdu. Kılıcından fırlayan ters yay şeklindeki slembrio haresinnin arasından hızla fırlayarak sıyrılan Arturo çift elli kılıcını tekrar kaldırdı. Sıyrıldığı saldırı uzaktaki bir dağı toz bulutu halinde bırakırken, Arturo kılıcını savurdu.

De Scengun bir bilek hareketiyle koca kılıcını kalkana çevirip saldırıyı durdurdu. Arturo ruh enerjisi ile kaplanmış silahının durdurulduğunu görünce öfkeyle mırıldandı, Lakin De Scengun duraksamamıştı, kalkanıyla rakibinin kılıcını sağa doğru savuran Baş Lider Arturo’nun dengesini bozdu. Ardından boşta kalan elinde ışıktan bir kılıç belirdi. Işıktan kılıcı Arturonun sol karnına sertçe sapladı. Arturo’nun zırhının gücü Baş Liderin elini kavursada saplamaya devam etti. Arturo ağzından kan tükürerek geriye doğru sıçradı.

Ayağını yere koyduğunda, yerdeki Toran’ın miğferine takılıp yere düştü. O sırada tepesinde tüm azametiyle Kiligon De Scengun belirmişti. Baş Lider tepesinde hareler ve kanatlarla bir tanrı gibi görünüyordu. Elindeki dev gibi kalkan kılıca dönüştü, Arturo’ya bakan gözleri gazap doluydu.

“Ayağa kalk Hain.” dedi kudretli sesiyle “ Bir miğfer zafer kazanmamı engelleyemez.”
Arturo karnını tutarken hızlı bir biçimde ayağa kalktı, bakışlarında aşağılanmanın öfkesi okunuyordu. Siyah gözleri yavaşça iridum’un saydam grisine dönüştü. Havada kılıcıyla yukarıdan bir yay çizdi. Havada sırasıyla bir ışıktan bir de kırmızı ruhtan kılıçlar belirdi. Arturo’nun arkasında beliren otuzdan fazla kılıç havada dönmeye başladığında. Dövüşü izlemekte olan De Felian sertçe De Vion’un omzunu sıktı.

“Bu hiç iyi olmadı.” dedi öfkeyle savaşa dahil olmamak için kendini zor tutuyor gibiydi.

“ Bakalım kaçını karşılayabileceksin.” dedi Arturo, saldırısını yapmadan önce, “ Usta…”

“Elinden geleni ardına koyma.” dedi De Scengun, üzerine saldırılar gelirken heykel gibi durdu, “ Başla, Arturo.”

18 Bin Yıl Önce ,


Slembrio Hududu


Slembon, İç Avlu


Gecenin ilerleyen saatleriydi, Mavi Ay, ile Kırmızı ay anda gökyüzünü aydınlatıyordu. Kiligon De Scengun Ak kulenin merdivenlerinden inerken günün oldukça yorucu geçtiğini düşündü. Shiliak’ın büyücüleri sınır boylarındaki çatışmada birçok elit askerini öldürmüşler, Yüksek Slembrio Şövalyesi olan Shibin Ben Shin’i ağır yaralamışlardı. Buna acil cevap vermesi gerekliydi, lakin öteki tarafta Hiandar’ın hem başrahibi hem de yeraltı suç örgütünün gizli yöneticisi Kara Kral Meiou Rahgou ile Senatör Antonio De Le Vaq’ın çatışması yüzünden Ortak Pazar’ da kanlı bir isyan çıkmıştı. Ortak Pazar onların korumaya yemin ettikleri bir yer olduğu için ilk hamlesini onlara yapmak durumundaydı.

Elinde nitelikli asker sayısı az, güçlü Slembrio sayısı çok daha azdı. Eski güçlü Şövalyeler birer birer toprağa girdiklerinden beridir onların yerini dolduracak çok az şövalye çıkmıştı. Üstalik artık Karanlığın Evlatları bir tehdit olmaktan çıktığı için halklar Slembrio’ya çok daha az kişi göndermeye başlamışlardı.

Bütün bu sıkıntılar içerisinde Kiligon, derin bir nefes aldı. Eski zamanlarda, Silgorn ile birlikte kılıçları kuşanır ilgili düzensizliğin peşine düşer karşılarına çıkanları ezer geçerlerdi. Lakin artık bunu yapamıyordu, kendisi Baş Lider olmuş, Silgorn ise kitaplara gömülmüştü.
De Scengun, yavaş adımlarla iç avluya doğru inerken derin derin bir nefes sesi duydu.
Gözlerini kısıp avludaki talim alanına baktığında, Arturo’nun Slembrio Kaplan gücüne sahip olanların çalıştığı büyük sütünlü kaidelere kılıcını savurduğunu gördü. Kılıç kayadan küçük bir parça alıp düşüp arkaya doğru fırlayarak, Kiligon’un ayakları dibine yuvarlandı.

De Scengun, yere uzanıp taşı eline alıp bakarken Arturo toparlanıp selam durumuna geçti. De Scengun ise kaşlarını çatıp elindeki kayaya baktı. Kesik kusmu pürüzsüz gözüküyordu. Bakışları parçalanan kayadan Arturo’ya doğru döndü. Arturo uzun boylu çelimsiz sayılabilecek bir delikanlıydı. Slembrio’ya kabulünden sonra çalışkanlığı ile hep göz doldurmuş kısa zamanda Panter tarzında kayda değer bir ilerleme kaydetmişti lakin bu eğitim onun tarzına uygun değildi.

“Yanlış bir şekilde çalışıyorsun De Le Vaq!” dedi De Scengun sert bir sesle taviz vermeden. “ Senin denge kütüklerinde çalışman gerekiyor, kaidelerde değil.”

“Üzgünüm, efendim.” dedi Arturo, sanki suçüstü yakalanmış gibi bir hale bürünmüştü. “Lakin oradaki eğitimlerimi tamamladım.”

De Scengun’un gözleri onu tanıyanların çok iyi bildiği üzere parlayarak büyüdü. “Öyle mi?” dedi tehlikeli bir sesle “ Göster bakalım.”

De Scengun, Arturo’ya hiç acımadı. Sabahın ilk ışıklarına kadar, denge kütüklerinden sur duvarına tırmandırmaya, halatlarından, diken koridorunda süründürmeye kadar bütün aletlerde çalıştırdı. De Scengun, dikkatle Arturo’yu izledi. Silgorn’un okuyucu olsun diye yetiştirdiği adam güçlü bir koruyucu olmuştu. Panterin çoğu izlerini başarıyla tatbik edebilen Arturo’ya takdirini belli etmeden şöyle bir baktı.

“ Burada her gün çalışıyor musun?”

“E- evet Efendim.” dedi Arturo nefes nefese dizlerini tutarak öne doğru eğilmişti, De Scengun’un bakışlarını görünce kendini dik durmaya zorlasa bile bunu pek başaramıyor gibiydi. De Scengun inanmazcasına şöyle bir baktı ama çocuk yalan söylemiyordu.

“Buna iyi dayanıyorsun.” dedi sadece

“ Alışkınım efendim.” dedi Arturo kendine biraz olsun gelebilmişti. “Çocukluğumdan beri günde sadece dört saat uyurum.”

De Scengun’un gözleri kısıldı. “ Neden?”

“Babam, uyku değersiz bir vakit kaybıdır der.” dedi Arturo, “Beni de bu şekilde yetiştirdi.”
De Scengun’un nadir görünen gülümselerinden biri belirdi yüzünde, sonra gülümsemesi silinip normal bir şekilde Arturoya doğru döndü.“ O vakit yarın aynı saatte yine burda ol De Le Vaq!”
Arturo’nun yüzü aydınlandı. “Emredersiniz efendim!”

Ertesi gün, De Scengun geldiğinde Arturo yine oradaydı. Ondan sonraki günde, sonraki haftalar, aylar boyunca bu şekilde devam etti. De Scengun birkaç kez işleri dolayısıyla gelemediği zamanlarda, De Felian’a kontrol ettirdiğinde Arturo’nun hep orada olduğunu öğrenmişti. Gecenin kör karanlığından, sabahın ilk ışıklarına kadar her gün birlikte çalışıyorlardı.

“ Bu sefer en azından on kılıç olmalı.” dedi Kiligon, sert bir biçimde karşısında duran Arturo’ya emrederek, “Haydi başla.”

“Peki Usta.” dedi Arturo Slembrio’nun panterini açmıştı, kendini zorlayarak kılıçlarını çıkardı, havada on bir kılıç belirmişti. “ Geliyor Usta, büyü yollarını hisset.”

De Scengun, gözlerini kapayıp heykel gibi durdu, birkaç ay önce Arturo ona Slembrio hareli kılıç saldırılarının büyüsel bir iz bıraktığını söylemişti. Bunu denemek için, Arturo’ya emrederek her gün belli saatler arasında ona De Felian’ın imza saldırısını onun üzerinde uygulamasını istemişti. Bu saldırı onun nadir olduğu zayıflıklardan biriydi ve bu saldırıları karşılaması onun için oldukça önemliydi ne kadar baş lider olduğundan beri kavgaya girişmese de büyücüler ile dövüş yakındı.

İlk başta bunun bir saçmalık olduğunu düşünmüştü, lakin saldırılar üzerine sürekli gelmeye başlayınca önce saldırının bir kokusu olduğunu ardından büyülerin izlerinin olduğunu fark etmişti. Bunu da Arturo’nun olağanca telkinleriyle yapmıştı. İlk başta sessiz sakin süklüm püklüm görünen çocuk zaman içerisinde kendini gösterebilen güzel cevaplar veren birine dönüşmüştü.

“ Slembrio ile büyü birbirine zıt değil bilakis iç içe olmalı.” demişti ona Arturo, bir antrenman sırasındaki kısa oturmalarında “Zira beslendiğiniz kaynak mataryel aynı.”

Bu sözler De Scengun’un kafasında şimşekler çaktırmış, ilk baş lider olduğundaki şahit olduğu o vahşi görüntüyü zihninde uyandırmıştı. Shiliak ile o yaratığın bir bağı olma olasılığı kafasında belli bir soru işaretleri oluşturmuştu bunun için ise De Felian’a güveniyordu.
Üzerine gelen on bir kılıcın altısından rahatça kaçabilmiş üçünü ince sıyrıklarla atlatabilmiş lakin bir tanesini bacağına bir tanesini de karnına saplanmasına engel olamamıştı. Çok da acı hissetmeden karnından akan kana bakarken, Arturo sevinçle yanına geldi, ellerindeki parlaklıkla De Scengun’u iyileştirmeye hazırdı.

“Çok iyi Usta.” dedi sevinçle, “Sadece ikisi ciddi hasar verebildi sana.”

De Scengun, onu iyileştiren Arturo’ya bakarken, “ Yetmez.” dedi acı acı, “ Bu saldırı gibi saldırıların birini bile göğüslemek dövüş içerisinde seni geri dönülmeyecek noktalara götürebilir. Neyse, Şimdilik yarısını kesebildiğin kaidenin üzerinde çalışmaya başlayalım.”

“Peki Usta.” dedi Arturo iyileştirmesini bitirdikten sonra kalın bir kılıç alarak De Scengun’un yanına geldi. “Başlayalım mı?”

“Başla”



De Scengun üzerine gelen kılıçlardan sakınmak için silahını kalkana dönüşürdükten sonra. Vücudunun çoğunu büyük bir kalkanının arkasına gizleyerek, Ruh kılıçlarından korundu Ruh kılıçları hasar vermeden kaybolurken Slembrio Hareli kılıçlardan kaçmak için De Scengun hızlı hareketlerle ona doğru geldiğini hissettiği hareli kılıçları birer birer savuşturarak Arturo’nun yanına doğru gelip kalkanını ona doğru savurdu.

Arturo hızla eğilerek saldırıyı savuşturduktan sonra Ruh kılıçlarından birini geriye doğru çağırarak De Scengun’un savunmasız sırtına doğru geri yolladı. Lakin De Scengun çevik bir hareketle kalkanının boyutunu küçültüp hızla sırtına geçirerek saldırıyı savuşturduğunda. Arturo’nun Kamasura adlı Edouma silahı bu sefer önden Kiligon De Scengun’a saldırdı. De Scengun yarım adım geriye çekilerek bu saldırıdan çenesinde bir çizikle kurtulduğu anda Arturo’nun suratına hareden beliren üç kalkanı savurdu. Arturo hızlı bir şekilde eğilerek arkasında patlayan kalkanlardan korunduğunda kılıcını kınına sokmuş küçük asasını çıkarmıştı.

“Kurou Lighthoun”.

De Scengun sarı-siyah yıldırımı karşısında bir şey yapamadan saldırı göğsüne isabet etti. De Scengun gücün etkisiyle geriye doğru savurulurken Arturo, siyah pilot gözlüklerini düzeltirken ayağa kalktı dövüşün bittiğini düşünüyor gibiydi. Lakin De Scengun is içerisinde olmasına rağmen ağzındaki kanı yere tükürerek ayağa kalktı. Arturo şaşırmıştı ama De Felian daha da şaşkın görünüyordu, önce Arturo’nun kendisinin dahi zor kaçacağı saldırılardan De Scengun’un sıyrıldığını görmüş ardından çok güçlü saldırı büyülerinden birini doğrudan alıp De Scengun’un ayağa kalkmasını izlemişti.

“Beni bir büyüyle yere düşürebileceğini düşünüyorsan beni küçümsemeye devam etmişsin Arturo.” dedi Kiligon De Scengun iki eliyle kılıcını tutarken geriye doğru esnedi. “Bunun ne kadar büyük bir hata olduğunu sana göstereceğim.”

De Scengun’un bu saldırı hareketini gören Slembrio şövalyelerinin rengi değişti. Toran hızla bir adım öne çıkarak, De Felian ile De Vion’un önünde kalkanını kaldırdı üçünü de içerisine alan Slembrio hareli bir kalkan oluşturdu. Artur asasıyla üzerine büyü yaparken kılıcına hep Slembrio haresi hem de ruh aurası ekledi ardından haykırdı.

“Saldırını bitirmene izin vermeyeceğim.” dedi hızla De Scengun’a doğru sıçradı.

De Scengun’un kılıcı yukarıdan aşağıya hızla savurulken Baş Lider Kükredi. “DAĞ KESEN SALDIRISI!!!”

Arturo, hem Slembrio Haresiyle, saldırırken hem de kırmızı ruhu üzerinde taşıyordu lakin saldırısı devam ederken sadece silahta mavi ruh ourası da belirdi. “OMASHİMA YIKIMI”

İki adam kılıçları çarpıştığında, havada olan bulutlar dört bir yana kesilmiş bir halde dağılırken çarpıştıkları noktada büyük bir çukur oluşturdu. Toran’ın kalkanı bu darbenin etkisiyle çatlarken De Felian savurlmamaları için müdahale etmek zorunda kaldı.

Kiligon De Scengun yarılmış zırhının arasında kan revan içerisindeydi ama yüzünde bir gülümseme vardı. Arturo De Le Vaq ise dumanın arasında iyi durumda gözüküyordu ama alnında ter damlacıkları birikmişti. Kılıcını tutan eliyle sol omzunu acıyla tutuyordu.

“Lanet olsun sana Kiligon De Scengun!!!” dedi acıyla,

Arturo De Le Vaq’ın kolu omuzunun iki parmak altında kopmuştu. Arturo’nun hızla turnikeyi yaptığını fark eden Kiligon De Scengun acıyla öne doğru doğruldu, “ Dövüşmeye devam ediyormusun?”

Arturo kopan kolundaki acıyla De Scengun’a söyle bir baktı. Gözleri İridium grisine dönüşmüştü, tek eliyle tuttuğu kılıcı toprağı gösterirken. Kılıcından damlayan kan kararmış çatlamı ve yarılmış toprağın içine damlıyordu. Sırtında Slembrio’nun kanatları belirmişti. Kırmızı Ruh aurası üzerinde buhar gibi tütüyordu. Hava Liderinin yüzünde tehlikeli bir gülümseme belirdi tıpkı babasının yüzünde zaman zaman belirdiği gibi.

“ Dövüş daha yeni başladı.” dedi kanlı bir sırıtışla. “Usta.”


Devam Edecek
ÖLÜLERİN BEKÇİSİ 3. SEZONU OLAN KURDUN SAVAŞI BAŞLIYOR
GÜNCEL 10. BÖLÜM ÇIKTI [/i][/size] OKUMAK İSTEYENLER BURADAN[/size]

YENİ BAŞLAYANLAR! ÖYKÜNÜN İLK SEZONU İÇİN ÖLÜLERİN BEKÇİSİ ÖZGÜR BİR ADAM BAŞLIĞINA

İKİNCİ SEZONU İÇİN ÖLÜLERİN BEKÇİSİ KURDUN DOĞUMUNA BAKABİLİRSİNİZ.
Kullanıcı avatarı
Diabolus Ipsum Amans
Mesaj Panosu Yöneticisi
Mesaj Panosu Yöneticisi
Mesajlar: 11994
Kayıt: 18 May 2010 22:56
Cinsiyet: Erkek
Favori Manga: One Piece, Veritas
Favori Anime: One Piece
Konum: OutLanD
İletişim:

Sana helal olsun bıkmadan devam et kardeşim.
Betrayer... In truth, it was I who was betrayed. Still, I am hunted. Still, I am hated. Now, my blind eyes can see what others cannot.
Kullanıcı avatarı
Dr.M
Kalemşor
Kalemşor
Mesajlar: 2524
Kayıt: 22 Kas 2011 21:26
Cinsiyet: Erkek
Favori Manga: One Piece, Veritas, Gamaran, Hollyland,Liar Game,Bakuman, One Punch Man, Berserk, Toriko, Tower of God, City of the Darkness, Noblesse,
Favori Anime: Naruto, Bleach,Death Note, Hellsing, Samurai X, Hunter X Hunter, FullMetal Alchemist Brotherhood
Konum: Zonguldak

Bölüm 16: Özel Bölüm Kısım 2.

Slembrio'nun Onuru


Arturo, hızlı bir şekide saldırdı. İki elle tutulan kılıcı tek eliyle savurduğunda De Scengun kılıcıyla bu darbeyi son anda durdurdu. Yine de saldırnın gücüyle ayaklarının toprağının içine göçtüğünü hissetti, Arturo’nun kılıcının üzerinde mavi ruhun öfkesi alazlanmış bir şekilde yanarken. De Scengun gözlerinde hare parlayarak kükreyrek çift eliyle kılıcnı uzaklaştırdığında Arturo kılıcı bıraktı kılıç havada dönerken, Arturo’nun elinde asa belirmişti.

“Arcena Sentrium.”

İç içe geçmiş Mor halklar, De Scengun’un üzerine doğru ilerledi. De Scengun halkaşardan sıyrılmaya çalışsada omzunun üst kısmından darbeyi yiyince dengesi bozulduğunda Arturo’nun einde tekrar beliren kılıç De Scengun’un karnınde derin bir kesik oluşturdu.

“ Işığın Yansıması.” dedi De Scengun, gözlerinde hare ile Arturo acı içerisinde karnını tutarak geriye doğru çekildiğinde De Scengun kılıcını tüm kuvvetiyle Aturo’ya doğru savurdu. Arturo aşağıya doğru hızla kayıp saldırıyı savuşturduktan sonra De Scengun’Un yakınına gelip kılıcını havaya fırlattı. Ardından hızlı bir biçimde asasını çekti.

“ Kondrango.” diye kükrediğinde asanın üzerinden fırlayan bir ışık De Scengun’un üzerinde parladı.

De Scengun üzerinde beliren, rün ürünlerine kaşlarını çatarak bakarken, hareket etmekte zorlandığını fark etti. Kılıcını güç bela kaldırdığında Arturo çoktan havada dönen kılıcını kapmıştı bile tek koluyla kılıcını savururken kükredi.

“Oura Subara DE SCENGUN!!”

Kılıç Slembrio, Kızıl ve Mavi ruh hareleri parlarken De Scengun’un üzerine indi. De Scengun çaresiz olarak kılıcını kalkana son anda çevirebildi. Arturo’nun vuruşu kalkana dindiğinde havada bir şok patlaması daha oluştu. De Scengun’un olduğu yere doğru göçerken, Arturo’nun darbesinn şiddeti onu ileriye fırlattı. De Scengun öfkeyle silahına baktı, silahında bir çatlak belirmişti.

“ Yoru…” dedi acıyla Silahına bakarken.

“ Savaşı bırak Usta.” dedi Arturo korkutucu bir sesle, kılıcını sırtına hızlı bir hareketle geçirirken parşöemen keselerinin içindenbir parşömen çıkardı. De Scengun parşömeni görünce öfkeyle gözleri kısıldı.

“ Korkakça dövüşüyorsun.” dedi De Scengun sırt üstü bir şekilde yatarken bakışları Arturo’ya doğruydu. “Gerçi bir hainden de bu beklenirdi.

“Slembrioda sizin gibi birçok ustam vardı.” dedi Arturo büyülü parşömeni elinin bir hareketiyle havada açtı. “ Onlardan biri de asla kolay yenebileceğin düşmanınla dövüşü uzatma bedelini ödersin demişti, geçmiş günlerin hatrına onu dinlemedim ama artık bitti.”

De Scengun, öfkeyle ona bakarken, Arturo büyüyü okudu.

“Kaos Hükmü.”

Hem Arturo’nun hem de De Scengun’un üzerindeki kanatlar ve Slembrio zırhları kayboldu. Büyünün etkisini o kadar büyüktü ki De Felian ve diğerlerinin de Slembrio güçleri bir anda kaybolmuştu. De Scengun kafasını öne doğru eğilerek altındaki çatlamış kılıcına doğru baktı. Bir an onun hissettiklerini hisseden De Scengun’un kararlı bakışları Arturo’ya doğru döndü.

“Elinden geleni ardına koyma Arturo.”

Arturo elinin bir hareketiyle bir parşömen daha çıkardı. Gökyüzü hızlı bir şekilde, karardığında gökyüzündeki büyük bir yıldırım belirdi. De Felian elini öfkeyle De Vion’un omzunu yakalyıp sıktığında Dev Yıldırım De Scengun’un üzerine indi.

Arturo yıldırım güçlü bir ışıkla yeri kavururken kopmuş olan kolunu tuttu. Bakışları dalgındı; “ Bir daha yanına o kadar yaklaşacak kadar aptal değilim Usta, Üzgünüm.”

18 Bin Yıl Önce ,

Slembrio Hududu

Slembon, İç Avlu, Büyük Aş Evi

Arturo, Slembrio’nun büyük yemekhanesine doğru girdiğinde karnının açlıktan guruldadığını hissetti, İştahla keskin gözleriyle yemeğe baktı. Yemekte baldır çorbosı, büyük etli patates yemeği, sarı safranlı bastiani pirinci, Eos Üzümü hoşafı vardı. Hızlı hareketlerle sıraya doğru geçtiğinde iki sıra önünde yürümekte oldukça zorlanan bir Slembrio şövalyesi gördü.

Bu Şövalyeyi çok nadir zamanlarda aş evine geldiğini görmüştü. Görünüşe göre Slembrio şövalyesi bir ayağını nerdeyse hiç kullanamıyor gibiydi. Yanık elindeki baston ile zor bela adım atıyordu, kafasındaki miğferin altında gözüken derisi erimiş bir mum gibiydi. Gözlerinden birisi bembeyazdı belli ki görmüyordu. Zorlukla nefes alıyor, kısıtlı olan haraket kabiliyetini zorladığı zaman gözlerinden yaş boşanıyordu.

Arturo diğer Slembrio şövalyelerinin ona yardım etmemesine şaşırmadı. Çünkü bu adamın namı Slembrio Katili olarak anılıyordu. Zamanında başka bir kimlikle yüzlerce Slembrio öldürmüş olan bu adam, Kiligon De Scengun ile Silgorn De Felian’la karşılaşana kadar hainlik içerisindeydi. Lakin bu adam sayesinde, Slembrio eski Baş Lideri Seina Ben Houn’un usulsüz işleri tespit edilmiş, Slembrio Baş Liderliğini dövüşle yargılanmayla Kiligon De Scengun’a devretmek zorunda kalmıştı.

Yine de affedilmesine sebep olan şey bu değildi. Büyük Gece Savaşındaki, başarısı sayesinde, geçmişteki suçları affedilmişti. Kendisi, Gece Soyunun önemli temsilcilerinden İshmael El Nasr ile yüzleşmiş, o ve yanındaki birlikleri Goun tepesinden hareket ettirmemişti. Üstelik bunu canı pahasına yapmıştı. Aldığı büyük yaraların bir kısmı bu zamana aitti. Kendisinin bu Goun tepesi direnişi Gurabba El Nasr olay yerine gelene kadar çözülmemişti. Lakin Gurabba El Nasr, onu yenmiş olmasına karşın şanlı direnişi için onu öldürmemişti.

Gece Savaşı zamanlarında çocuk olmasına karşın Arturo, o karanlık günleri hatırlıyordu. Doğudaki büyük karanlığa karşı gelen birkaç Slembrio Şövalyesi önderliğinde birçok halk birleşmiş. Özellikle Gurabba El Nasr’ın savaşın ortasında birden ortadan kaybolmasından sonra halklar zorlukla da olsa karanlığın evlatlarını yenmişlerdi. Bütün bunlardan sonra aldığı yaralar yüzünden öleceği düşünülen bu adam yine ölmemiş hayatta kalmıştı. Bundan sonra Baş Lider De Scengun’un önerisi ile suçları affedilmiş ve geri hizmete verilmişti lakin Gurabba El Nasr’dan aldığı yaraların bir türlü iyileşmemesi yüzünden bir süre sonra Ak Kuledeki odasından pek çıkmayan nadir görünen bir adama dönüşmüştü.

Bu adamın adı Glebor’du. Glebor Vivar. Slembrio’nun Aslan ekolünün en önemli temsilcilerinden biriydi. Yine de geçmişte yaptıklarından dolayı pek hürmet görmüyordu. Şimdi ise önünde titrek bir şekilde yemeğini almaya çalışırken, bastonu ıslak zeminde kayınca yan tarafa doğru düşerken, Arturo hızlı bir şekilde adamı tuttu. Adam görünen yeşil gözüyle ona bakarken. Önündeki Dagron Toran öfkeli bir ifadeyle kafasını çevirdi, onun yanındaki Alesinder De Vion’da olayı umursamıyor gibiydi. Arturo ise, diğerlerinin kötü bakışlarını umursamayarak Glebor’un koluna girerek onu yakındaki bir masaya oturttu.

“Arturo De Le Vaq.” dedi Glebor pas gibi bir sesle, “ Bana niye yardım ettin?”

“Slembrio’nun düsturu zor durumda olana yardım etmektir.” dedi Arturo etrafındaki öfke dolu bakışlara karşı da konuşarak. “ Ben görevimi yaptım sadece.”

Glebor Vivar gülümsedi. Yaralı yüzünde gülümsemden ziyade acı bir haykırış ifadesi gibi dursada Arturo adamın niyetini anladı. “Yeni nesilden düsturu hatırlayan birilerinin kaldığını görmek güzel.”

Arturo gitmek için davrandığında, Slembrio katili başıyla oturmasını işaret etti. O an adamın bir kolunu da kullanamadığını fark etti Arturo. Slembrio Katilinin kolu boş bir şekilde yandan sarkıyordu. “Otur, De Le Vaq. ” dedi isteksiz bir biçimde yemeği ona doğru uzattı Ardından sesi alçaldı. “ Yemeği zaten yemeyecektim, sadece etrafa bakmak için dışarıya çıktım.”

“ Ne istiyorsun?” dedi Arturo önüne doğru çevrilmiş yemeğe doğru bakarken, tepsiyi kendine doğru çekti. “Yemek ısmarlamak yaptığın şeye bir teşekkür mü sadece.”

“Adını ne koyarsan koy, O değl de büyüye aşinaymışsın diye duydum.” dedi Glebor sakin bir şekilde yemeğini yiyen Arturo’yu süzerek, sağlam elini kaldırıp cebinden bir parşömen çıkardı. “Bunun ne olduğunu biliyor musun?”

Arturo dudaklarını büzerek çorbasından bir yudum aldı. “ Sende bu büyünün olması şaşırtıcı değil, bu bir karşı büyü, ışığı ve karanlığı nötralize ediyor. Yani biz slembrioların gücünü yok ediyor.”

“Ve karanlığın evlatlarının da.” diye ekledi Glebor, yavaşça, “Gaun tepesinde nasıl hayatta kaldım sanıyorsun.”

“ Yine de sonunda yenilmişsin.” dedi Arturo, Glebor’un bakışlarının değişmesinden sonra ekledi. “ Nasıl olduğunu merak ettiğim için soruyorum sadece?”

“Gurabba.” dedi Glebor acı acı, “ Tamamen çok başka bir adamdı. Benim her zaman istediğim şeyi başarabilmiş tek kişiydi.”

“Neyi başarabilmiş.”

“Bu büyünün var olduğu bir arzda, Slembrio güvende değil Arturo.” dedi Glebor nerdeyse bir fısıltıyla, “ Sen Slembrio’nun büyüyle iç içe olması gerektiğini söyleyerek bu arkadaki taş kafalardan ne derece ileri görüşlü olduğunu gösterdin. Üstelik Shiliak geçmişin de önümüzdeki savaşlarda bize ne yapacağımızı söyleyebilir?”

“Bütün bunları nereden biliyorsun.” dedi Arturo, öfkeyle kaşlarını çatarak Slembiro Katiline baktı.

Glebor öne doğru eğildi, başka bir parşömen çıkararak parmağında döndürdü. Etraftaki uğultu ve seslerin kesildiğini gören Arturo, Glebor’a doğru baktı. Glebor ona alttan bakarken yine o acı dolu gülümsemesini takındı. “ Benim pek çok gözüm ve kulağım vardır Arturo. Slembrio’nun içerisinde ne olup ne bittiğini bilmek benim görevlerimden bir tanesi. ”

“Baş Liderin bundan haberi var mı peki?” dedi Arturo, bu gizli görünen işten hoşlanmamıştı.

“Tabi ki var.” dedi Glebor, çarpık gülümsemesiyle “ Bu aciz bedene hapsolmuş bir adamın, yapabilecekleri sınırıldır, Önce Seina, ardından Gurabba yüzünden bedenim neredeyse kullanılmaz bir halde. Kiligon’da en azından bu şekilde işe yarıyor olmama izin verdi.”

Ardından kısa sert bir öksürük nibetine girdikten sonra sağlam koluyla ağzını sildikten sonra
devam etti. “Lakin sen benim olamayacağım kadar dinç bir bedene sahipsin, ayrıca birçoklarında olmayan akıla ve öngörüyü de beraberinde taşıyorsun. Bu arz üzerinde tek bir güce asla güvenemezsin bu Slembrio olsa dahi, zira bir parşömen gelir o gücü tamamen yok eder.”

“Babam gibi konuşuyorsun.” dedi Arturo’nun gözleri iyice kısılmıştı.

“Antonio De Le Vaq, birçok adamı birçok güçle etrafında tutan bir adam, Asla bir adamının gereğinden fazla güçlenmesini istemez. Zira biriyle ters düşerse diğeri ile onu yok etmek için elinde kozu olmasını ister. Baban iktidarında gölge kabul etmez evlat, bu kendi oğlu olsa bile. O yüzden ben baban değilim. Ben senin büyüyüp gelişmeni istiyorum elimde körelene kadar tutacağım bir ilah değil istediğim. İçimden bir ses Slembrio’yu ileriye taşıyacak adamın sen olduğunu söylüyorsun. Sen de bu yetenekle Slembrio’nun Gururu olabilirsin?”

Baba, diye düşündü Arturo. Hayatı boyunca babasının gözlerini hep üzerinde hissetmişti. Yaptığı işte en iyi olandan daha büyüğü yoktur, diyen babasını hatırladı. Babasının yanındaki adamları düşündü, Legistas, Nihaş, Trem, Valen,Akirama...Hepsi çeşitli güçlerde çeşitli özelliklere sahip olan adamlardı. Karşısındaki harap olmuş bedenin içinde çırpınan zeki adama şöyle bir baktı. Başlangıçta pek güven vermese de adamın sesindeki çaresizliği hissedebiliyordu. Belli ki Glebor uzun yaşayamacaktı ölmeden önce kendisine bir mirasçı arıyordu.

“Aklında ne var Slembiro Katili?”

Glebor’un yüzü acı ve alaydan kasıldı, görünen gözü ani bir parlayışla parlamıştı. “ Yemeğin bittiyse gel benimle.”

Arturo yemeğinden son bir kaşık alıp, boş tabakları bulaşıkhaneye götürdükten sonra, Glebor’u kaldırdı yerinden kaldırdı. Uzun ve Glebor için acı bir yürüyüşten sonra Slembrio’Nun ak Kulesinin derinliklerindeki Glebor’un odasına geldiler.

Odada büyük bir Fozkitilar Haritası, eski gazete küpürleriyle sarmalanmış yer ve kişi isimleriyle birlikte donatılmıştı, haritanın üzerindeki raflarda yüzlerce büyü parşömeni katagorilerine göre ayrılmış düzenli bir şekilde durmaktaydı. Bu geniş odada birçok kitap bir çok yazı ve bir çok harita etrafa dağılmıştı.

“Artık etrafı çok toplayamıyorum.” dedi Glebor acı içerisinde yumuşak koltuğa kendini bırakırken “Birinn girip çıkmasına müsaade edebileceğim bir yerde değil arada Silgorn geliyordu ama o da meşgul bu aralar.”

Arturo etrafa hayranlıkla bakarken, Hiandar haritasında, hem babasının hem de babasının en büyük düşmanı olan Kara Kralın suretllerini gördü. Onların suretleri ve adamları haritalara işlenmişti, yaptıkları işlerin kısa bir özeti harita kenarlarına işlenmişti. Kara Kral bütün çocukluğunun kabusu ve annesinin katiliydi. Annesinin mezarında, babasıyla olan kısa konuşması geldi aklına, babası üzgün gibi durmuyordu yine elini onun omzuna koymuştu, ağlamasına ilk defa dur dememişti.

“Herkes masumiyetini bir yerde yitirir oğlum” demişti acı acı, lakin sesi öfke doluydu. “Ben masumiyetimi İmrenin kızgın kumlarında kaybetmiştim. Adını yaşattığın kardeşimi orada yitirmiştim, annenin en azından bir mezarı var artık.”

“Baban üzerine düşünmeyi bırak, Arturo.” dedi Glebor kısık gözlerle ona bakarak. “Sen onların kısır siyasetini bozabilecek ve bizi ileriye taşıyabilecek tek kişisin. Bu gücü öğren, zira benim pek az zamanım kaldı.”

“Ne kadar?”

“Birkaç yıl fazla değil.” dedi Glebor masanın kenarındaki koyu mor renkli tombul bir şişeden büyük yudum aldıktan sonra “Yaşadığım öyle bir şey ki iyileştirme büyüleri hiçbir işime yaramıyor.”

Aruto, duraksadı ne işin içine girdiğini bilmiyordu ama, köşedeki büyü kitapları ve büyü parşömenleri dikkatini çekmişti, derin bir iç çekerek. “ Peki, Usta göster o halde.”

“O zaman ilk ders.” dedi Glebor acı içerisinde, etraftaki büyü parşömenlerini gösterirken bu parşömenler ilgili büyüyü hapsediyor basit bir büyü bilgisine sahip olanlar bile iligli büyüyü rahatça yapabiliyorlardı. “Asla kolay yenebileceğin düşmanınla dövüşü uzatma bedelini ağır ödersin.”


De Felian yanındaki Toran ve De Vion ile bir iki adım öne doğru çıktı. De Scengun’un bulunduğu yer dumanlar içerisinde kalmış büyük bir tahribata uğramıştı. Arturo keskin gözlerini onlara doğru çevirdi. Bakışları sert ve korkutucuydu.

“ Diz çökün.”

De Felian öfkeli bir şekilde yumruklarını sıkarken. Toran elinde kalkanını dengeledi. De Vion ise Arz kılıcını eline almış sert bir şekilde Arturo’ya bakmaktaydı. O sırada dumanlar arasından bir şekil hızlı bir şekilde fırladı. Arturo sırtındaki Katanasını son anda yarıya kadar çekerek saldırıyı son anda durdurdu.

“Daha hiçbirşey bitmedi.” dedi korkunç bir sesle gümüş paslı zırhlar içerisinde, gözlerinin olduğu yerde kavuniçi alevler parlayan Kiligon De Scengun karanlık bir aura ile Arturo’nun karşısına dikimişti. Kılıcının kenarları siyah alevli bir aura ile parlıyordu.

“ Siyah Ruh.” dedi Arturo şaşkınlıkla gözleri büyümüş bir halde bakarken. “Kendini nasıl kontrol edebiliyorsun?”

De Scengun darbesinin etkisiyle Arturo’yu geriye doğru sürüklerken Diğerleri de şaşkınlıkla olanlara bakıyordu. O sırada De Felian gülümsedi, “ Biz Levidler ölümümüze kendimiz karar verdiğimiz anda, ölü halimizi kontrol edebiliriz. Tabi bu son derece zor son derece yoğun bir konsantre isteyen bir iştir. De Scengun yıldırım inmeden son anda kendini öldürmeyi başarmış olmalı.”

“Arz üzerinde bilgin ne kadar az Arturo De Le Vaq.” dedi De Scengun, bir kere daha saldırıya doğru geçerken. “ Siz kendinize nasıl tanrı diyorsunuz.”

Arturo saldırıyı geriye doğru çekilip savuştururken hızlı adımlarla geriye doğru çekildi. Kiligon De Scengun yaşayan ölü halinde saldırılarını amansızca hiç yorulmadan gerçekleştiriyor kılıçlar hızlı bir şekilde birbirine çarpıyordu. Siyah ruhu daha ne kadar kontrol edebilir dedi Arturo son saldırıdan güç bela kaçarken, De Scengun’u inceledi, ruh kullanımı konusunda hala tecrübesiz olduğunu lakin bu duruma giderek bu duruma baş liderin alıştığını fark etti.

Yaptığım saldırıların nerdeyse hiçbirini hissetmeyecek diye düşündü öfkeyle, üzerindeki birçok çeşitli silahlara baktı yaşayan ölülere en güzel savunma Slembrio gücüydü onu da kendi eliyle kapatmıştı. Kolundaki çalışmayan düğmelere öfkeyle baktı. Teknoloji olsa her şey oldukça farklı olurdu. Yerde çaresizce yatan diğer koluna da baktı. O sırada bir saldırıdan da kıl payı kaçmıştı. Giderek hızlanıyor diye düşündü, bu işi tek darbede bitirmeliyim.

“ Kendine gel Arturo!!!” diye bir haykırış duyuldu Slembiro Şövalyelerinin arkasından, Arturo yan gözle oraya doğru baktıktan sonra Sweinstein’ın olduğu yerden doğrulduğunu gördüler. Sırtında metal plaklar belirmiş onu olduğu yerden ayağa kaldırmıştı. Vücüdunun etrafında parlayan ince hatlı elektirikle kollarını kaldırdı, bir anda iki kolu hızla uzayıp De Felian ile De Vion’a doğru ilerledi. De Felian son anda hızlı bir şekilde saldırıdan sıyrıldığında De Vion saldırıyı tam göğsünün ortasından alıp sırtından çıkınca De Vion acıyla kasıldı. Ardından elektirik akımı tüm vücuduna yayıldığında Sweinstein haykırdı.

“ Elektro manyetik alan bozuldu, Slembrio gücü iptal edildi.” dedi Sweinstein şeytani bir gülümsemeyle “Şimdi, bakalım karşımda ne kadar dayanabileceksiniz.”

Toran haykırarak Sweinstien’a doğru saldırdığında, Arturo burnuyla kolundaki bir düğmeye başladı, ayağının altındaki botlardan hızlı elektrik akımıyla dolarken ayağının kenarındaki itiş gücüyle hızlıca sıçrayıp De Scengun’un saldırısından kaçtı, ardından ayağının etrafı hızlı bir şekilde titremeye başladı.

“ Sismik darbe.”

Ayağının darbesi, De Scengun’u göğsünün yan tarafından yakaladı. De Scengun’un gümüş göğüs zırhı, çatlarken Kiligon De Scengun uzaklara savuruldu. Arturo, hızlanarak De Scengun’u savurlduğu yerde doğru harekete geçtiğinde, De Scengun silahını büyük bir kalkana dönüştürüp yere saplayarak saldırının etkisinden kurtulup, Arturo’nun diğer tekmesini kalkanıyla durdurdu, ardından dolduğu yerde dönerek Arturo’nun atletini yakaladığı gibi onu yere yapıştırdı.

Arturo tepesinde yaşayan ölü bir halde dikilmekte olan, De Scengun’a baktı, vücudunda kendi yaptıkları dışında siyah ruhtan çatlaklar oluşmaya başlamıştı. Kavuniçi gözleri harlı bir ateşle parlayan De Scengun, kalkanını kılıca doğru döndürdü, tek eli Arturo’nun yakasındaydı. Arturo bu son ana kadar onunla savaşan ustasına içini çekerek baktıktan sonra gözlerini kapadı. Kiligon De Scengun ise kılıcını Arturo’nun kafasına doğru savurdu.

“Ruh Aktarımı.”

Arturo kırmızı bir silüet halinde De Scengun’un altından kaybolup arkasında belirdi. O anda De Scengun’un sırtına Arturo’nun Edoouma silahı Kamasura Saplanıp onu toprağa çiviledi. Kılıç De Scengun’un haresiz zırhından suaya atılan bir mızrakmışçasına De Scengun’u delip geçmişti.De Scengun bir şey olmamış gibi ters bir bilek hareketiyle kılıcını Arturo’ya savurduğunda Arturo bir yumruk haraketiyle kılıcı durdurup ayağıyla De Scengun’u yerde sabit tuttu. Bu sırada Aruro’nun etrafında elektiriksel akımlı bir kalkan belirmşti. Bu kalkan De Scengun’un kılıcını havada tuttuğunda, Arturo arka kemerinden çıkardığı titreyen bir bıçakla De Scengun’un kılıç tutan parmaklarını kopardı. De Scengun kavun içi gözlerle ona doğru bakarken Arturo, De Scengun’un kılıcını havada tuttu.

“Biz Tanrıların, yalancı hayallerle dolu olduğu bir diyarı kırıp kendimizi Tanrı ilan ettik Usta. Bunun nedeni güç arzumuz değildi asla. Bunun nedeni diyara nizamı getimek istediğimiz içindi tıpkı Slembrio gibi.” dedi Arturo, De Scengun’un kılıcını sırtına koyduktan sonra elini De Scengun’a doğru kaldırdı. “ Artık bırak kaybettin, ne bedenin buna dayanabilecek artık ne de senin ölümün benim istediğim bir şey.”

De Scengun acı bir kuvvetle doğrulmaya çalıştığında, Arturo’nun hızlı bıçakları onu omzundan olduğu yere doğru çivilediler. Toprağa doğru bakan Kiligon De Scengun, “Ben asla pes etmem!” diye kükredi.

“ Biliyorum Usta.” dedi Arturo acı acı siyah ruhun izleri De Scengun’un bedeninde büyük çatlaklar oluştururken, sağlam olan elini De Scengun’Un üzerine doğru kaldırdı. “ Kiligon De Scengun, Kutsalın Kalbi Adaletin yüreği için…”

“HAYIRRR!!” dedi Kiligon De Scengun daha da güçle kalkmaya çalışırken Arturo sıkıca De Scengun’un üzerine bastı.

“… ikinci yaşamının kefareti ödendi. Slembrionun onuruna Levid’in yaşamına hizmet etme vaktidir. Seni ölümünden azad ediyorum.”

“Arturo…”

“Lesdion.” dedi Arturo ardından De Scengun’un hareketi kesildi, miğferinin arkasında parlayan turuncu gözleri kayboldu. Omzunda ve sırtına saplı kılıçların olduğu yerde kan birikintisi belirmeye başladı. De Scengun acıyla ağzından kan tükürürek nefretle Arturo’ya baktı gözleri eski kurşun grisi gözleri geri gelmişti şimdi.

“ Yenildiğini kabul et Usta.” dedi Arturo ciddi bir sesle, “ Yoksa yine benim hizmetimde olacaksın.”

“ Asla!”

“Usta De Scengun.” dedi Sweinstein o sırada araya girerek, elinde tuttuğu her şeyi kesen kılıcı kaldırdı. Sırtından çıkan mekanik kollardan biri kanlar içerisindeki De Felian’ı kaldırmıştı. Toran ile De Vion kanlar içerisinde arkada yatmaktaydılar. “ Görünüşün çok nostaljik.”

“Ouqerswank!!” diye kükredi De Scengun, kendini kaldırmaya çalıştı ama bir şekilde hançerler arasındaki bağlantı onu tamamen yere çivilemişti.

“Çağlar öncesinde kaldığınız güç, bizim teknolojimiz ile baş edemez.” dedi Sweinstein Ouqerswank, sarı saçları ve mavi gözlerinin üzerinde ince elektirik akımları dolaşıyordu. Yavaşça De Felian’ı kaldırdı De Scengun’a doğru tuttu. “Geçen sefer vedalaşmanıza fırsat vermemiştik.”

“Buraya kadarmış Kiligon.” dedi De Felian,

“Böyle sona ermesine gerek yok.” dedi Arturo, ciddi bir sesle, “ Slembrio’nun varlığı bu topraklara hep nizam getirdi, yine getirebilir. Arkasındaki kirli yapıyı yok ettiğimiz müddetçe, kandan medet ummayı bıraktıkça. Yenildiğini kabul et Usta, diyar hizmetimizi bekler.”
Kiligon De Scengun ağız dolusu bir cevap verecekti ki bir anda ortalık sallandı.

Havanın sıcaklığı hızlı bir şekilde artmıştı. Dört adamda bakışlarını yan tarafa doğru çevirdiklerinde. Gözleri İridiuma dönüşmüş iki Hiandar gördüler. Biri yeşil ruh aurası ile sarılmıştı diğeri ise kızıl bir ateşti. Akroth ile Kedfith bir anda ruh aktarımıyla önlerinde belirmişlerdi. Kedfith’İn aurası o kadar güçlüydü ki bir anda yer sarsıntılarıyla arazinin yapısı değişmeye başlamıştı.

Sweinstein’in gözlerinin önünde bir el hareketiyle gözlük belirdi, Gözlüğün üzerinden rakamlar hızlı bir şekilde değişirken, yüzü iyice ciddileşti. Arturo ise sağlam olan elini arkasına atıp hızlı bir büyü mırıldandı. O sırada Kedfith sıcaklığını arttırdı, yüzünü kaplayan sakalı sıcaklıkla eriyip kaybolurken, Aikroth ise acıyla dişlerini sıkmıştı.

“ Slembrio’culuk oyununuz burada sona erdi.” dedi Kedfith buz gibi sesle “ Bedel ödeme vaktiniz geldi.”

Sweinstein, keskin bir bakışla Arturo’ya baktığında, Arturo hızlı bir şekilde kafa salladı, ardından Kedfith’e doğru döndü.

“Seni kim bu kadar sinirlendirdi?”

“Sen.” dedi Kedfith, elinde ısı halkası belirmişti halkayı savurmadan önce, ekledi. “ Ve Baban!”
Arturo üzerine doğru ısı halkası gelirken şaşkınlıkla gözleri açıldı.

“Babam!?”

Devam Edecek.
ÖLÜLERİN BEKÇİSİ 3. SEZONU OLAN KURDUN SAVAŞI BAŞLIYOR
GÜNCEL 10. BÖLÜM ÇIKTI [/i][/size] OKUMAK İSTEYENLER BURADAN[/size]

YENİ BAŞLAYANLAR! ÖYKÜNÜN İLK SEZONU İÇİN ÖLÜLERİN BEKÇİSİ ÖZGÜR BİR ADAM BAŞLIĞINA

İKİNCİ SEZONU İÇİN ÖLÜLERİN BEKÇİSİ KURDUN DOĞUMUNA BAKABİLİRSİNİZ.
Cevapla

“Sanat Köşesi” sayfasına dön